Bu caminin bir zamanlar “nalbant dükkanı” olduğunu biliyor muydunuz?
Dedik ya İstanbul’da her tarihi eserin bir yapılış hikayesi var bir de başından geçen hikayesi var. İşte Fatihte bulunan Sinekli mescit ya da Mimar Mehmet Ağa Mescidi bir zamanlar nalbant dükkanı olarak kullanılmış. Aşağıdaki fotoğraflara bakarsanız duvardaki halkaları görebilirsiniz. Cami ile ilgili detaylar şu şekilde:
İLK BANİSİ ZEYNİ MEHMET EFENDİ TARAFINDAN YAPTIRILIYOR
Fatih Vakfı Ruznamecisi (muhasebecisi yani Osmanlı Devleti’nde, devletin gelir ve giderlerinin günlük kayıt işleriyle görevli Ruzname kaleminin sorumlusu.) Zeyni Mehmet Efendi 15. yüzyılın ikinci yarısında bir medrese (Kirmasti Medresesi) inşa ettirir. Mescit 4. Murat döneminde medresenin dershane kısmı mescit haline dönüştürülüyor. Fakat yapı, 1756 yılında Cibali’de çıkan ve civarda pek çok eseri yok eden yangınında hasar görür. Bu mescidin karşısında oturan Mimar Mehmet Tahir Ağa tarafından 1756 yılında yapı tekrar inşa edilerek yanına minare inşa ettiriliyor. Sultanahmet Camii mimarı, Mimar Mehmed Ağa, Sultanahmet Camisi yapımından aldığı parayla tadilatını yaptırmış. Tadilat sonrası Mimar Ağa’nın ismi verilmiş bu mescide.
ÖNCE DEMİRCİ DÜKKÂNI SONRA NALBANT DÜKKÂNI OLUYOR
Mimar Mehmet Ağa’nın ismini alan mescid zamanla yıllara yenik düşüyor. 1930’lu yıllardan sonra kadro dışı kalan mescit nalbant olarak kullanılıyor. Duvarda gördüğünüz o halkalara bir zamanlar eşek bağlanıp da ayaklarına nal çakıldığını biliyor muydunuz? 1959-60 yılları arasında esaslı bir tamir gören mescit şu anda cami olarak kullanılıyor.
1980’li yıllarda kuzeyde önceleri ahşap, daha sonrada betonarme olarak bir son cemaat yeri ilave edilmiştir. Son onarımına ilişkin doğu duvarındaki kapının alınlığında Nuri imzalı 1379/1959 tarihi bulunan bir ayet kitabesi vardır.
KAYNAKLAR:
- Türkiye Diyanet Vakfı Eminönü Şubesi Eminönü Camileri S: 138 İstanbul 1987
- http://www.hayalleme.com/bu-halkalar-ne-ise-yarar/
- Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi, Hazırlayan: Ahmet Neih Galitekin, Hadikatül Cevami s: 195 İşaret yayınları 2001