EYGİ ,GENÇLERE DİYOR Kİ :”Müptezel aşklardan uzak dur ! “

Müptezel aşklardan uzak dur!

 Gazeteci yazar Mehmet Şevket Eygi ile uzun zamandır röportaj yapmak için uğraşıyorduk. Sonunda bize vakit ayırdı ve kısa ama özlü bir röportajı sitemizin takipçileri için yapmayı başardık.
Mehmet Şevket Eygi’nin kısa öz geçmişi aşağıda var ama… ‘Eygi ile ilgili ilk aklımıza gelen nedir’ diye sorulduğunda benim aklıma Bugün gazetesi vasıtasıyla Müslümanları Sultanahmet Camii’ne toplu sabah namazı kılmaya davet etmesi geliyor.

Onun bu çağrısının da katkısıyla Sultanahmet Camii’nde toplu sabah namazları başladı ve bu hareket ülkede gündem oluşturdu. Bugün gazetesi 100 binin üstünde tiraja ulaştı. Yani halen Eyüp Sultan’da Pazar günü sabah namazı sonrası yapılan dua ilk defa Mehmet Şevket Eygi tarafından başlatılmıştı. Evet, fazla nostaljiye kapılmadan Eygi’ye kulak verelim.

 
Türkiyeyi tanımlayınız’ denilse ülkemizi ve insanımızı nasıl tanımlarsınız? Bizim insanımızın en büyük farkı nedir?

Türkiye, tarihî kopukluk ve arıza içinde karanlıkta kalmış bir ülkedir. İnsanlarımızın önemli bir kısmı kendi millî kimliklerinden, öz kültürlerinden, medeniyetlerinden uzaklaşmışlar ve yabancılaşmışlardır. Maalesef Müslümanlar da az veya çok yabancılaşmıştır. Bizim için en önemli mesele kendimize gelmek, kendimize dönmektir. Bu da lafla olmaz tabii…

İstanbul beton sahrasına döndü

Sizce bugünkü İstanbul eski İstanbul’un devamı mıdır? İstanbul’u kaybediyor muyuz? Yoksa İstanbul, kimliğini yeniden mi buluyor?

Yakın tarihimizde İstanbul kasıtlı olarak hıyanete uğrayarak tahrip ve katledilmiştir. Bu şehir dört milyondan fazla nüfusu kaldırmazdı. Nüfus, şu anda yirmi milyonu geçmiştir. Üçüncü köprüyle birlikte kırk milyona yol almaktadır. İki büyük imparatorluğa ve medeniyete başkentlik yapmış olan bu şehir dünyanın en büyük beton sahrası haline gelmiştir. Bina ve zina doruğa çıkmıştır. Son 50, 60, 70 yılda yapılan binalar çok çirkin ve çürüktür. Kültür hareketleri son derece yetersizdir. Tek cümleyle: Aç gözlü rantçılar, cahiller güzelim şehri mahv vü perişan etmişlerdir.
Estetik konusu üzerinde çok duruyorsunuz. Bugünkü estetik notumuz sınavı kazanmaya yeterli midir?

Mimarlığın piri Vitruvius, “ Bir yapıda şu üç özelliğin bulunması şarttır” der: (a) Sağlamlık, (b) Hangi iş için kullanılacaksa ona uygun olmak, (c) Güzellik. Bu güzellik unsuru sadece binalara mahsus değildir. Herşey güzel olmalıdır. Mesela mezarlarda ve mezarlıklarda bile hüzünlü bir güzellik bulunmalıdır. Evlerimizin döşemesi, kılık kıyafetimiz, yememiz içmemiz, konuşmamız, hal hatır sormamız hep güzel olmalıdır. Biz modern Türkiyeliler işte bu güzellikleri  -büyük ölçüde- yitirmiş bulunuyoruz. Kabalık, huşunet, asık suratlılık, kırıcılık almış yürümüştür. Bu güzellik, estetik, sanat yokluğuna ve yoksulluğuna isyan etmemek mümkün değildir.

Hemen araya girsek efendim, camilerimiz nasıl bu arada?

Camiye gidiyorsunuz: O güzelim tarihî eserin başköşesine Tahtakale’de 15-20 liraya satılan iğrenç, berbat, çirkin, gülünç, öğürtücü, nikelajlı, pilli bir saat asmışlar. Hem de tarihî çinileri matkapla delerek… Bu rezalete isyan etmemek mümkün müdür? Tramvayda gidiyorsunuz, genç bir hanım cep telefonunu çıkartmış, herkese duyurarak, şuh kahkahalarla, laubali ve cıvık şekilde konuşuyor. İğrençlik, bayağılık, süflîlik…

Hemen gençlere yine sözü getirmek istiyorum, gençlerimize okumayı nasıl sevdirebiliriz?

Okuma sevgisi okula gitmeden önce ateşlenmelidir. Yaş 17’ye 18’e gelmiş, okumayı sevememiş. Böylesi biraz ümitsiz bir vakadır. Kitap okumanın bir usulü, erkânı, şürutu vardır. Vakıflarımız, derneklerimiz, cemaatlerimiz “Nasıl kitap okunur?”, “Kitap okuma…” kursları açmalıdır. Acaba bu konuda yeterli sayıda uzman hoca bulabilirler mi?

Âşık olmayı bilmiyoruz

Gençler arasında bir ‘aşk’tır gidiyor. Gençlere aşk ve sevgi konusunda neler tavsiye edersiniz?

Önce tavsiye etmediğim aşkları ve sevgileri sıralayayım: Oğlanlar ve kızlar arasında sümüklü ve müptezel aşklar… Kendine âşık olma sapıklığı… Para, lüks, şatafat, gösteriş aşkı… Tavsiye edilen aşklar: Din ve iman aşkı… Hayra yönelik olmak üzere hizmet aşkı… İlim, irfan, kültür aşkı… Aşk derecesinde olmamak şartıyla herhangi bir marifete ve hünere duyulan sevgi ve bağlılık…

Sizce günümüz gençliğinin en büyük eksikliği nedir acaba?

Bugün gençliğin eksikliği değil, eksiklikleri vardır. Bu eksikliklerin en büyüğü de gençlerin iyi yetiştirilmemeleridir.

Hangi konularda iyi yetiştirilmiyorlar gençler?

Başlıca üç konuda:

(a) İnanç, bilgi, kültür konusunda: Gençliğin inançları sahih ve doğru olmalıdır, İslâmî deyimle, içinde bid’at bulunmamalıdır. İtikadımız Kur’ana, Sünnet’e, Selef-i Sâlihîn inançlarına uygun ve mutabık olmalıdır. Hem İslamî kültürümüz, hem de genel kültürümüz de yeterli derecede güçlü olmalıdır. Genel kültür liselerde kazanılır. Din kültürü de icazetli âlim ve fakihlerden ders alarak elde edilir. Kendi kendine kitap okuyarak ne sağlam din kültürü, ne de yeterli genel kültür edinilebilir. Otodidakt kimseler milyonda bir çıkar. Müslüman gençler ne düz liselerde, ne de imam-hatip liselerinde yeterli kültür elde edebiliyor.

(b) Ahlak ve karakter konusunda da eğitimimiz zayıftır. Gençlerimize iyi bir ahlak eğitimi veremiyoruz. Gençlere fazail-i ahlakiyeyi, mürüvveti, fütüvveti öğretemiyoruz.

(c) Sanat, estetik, güzellik boyutunda da zayıfız.

Gençler sömürüye karşı uyarılmalıdır

17239

Gençlere yönelik olarak gerek hükümete, gerekse sivil toplum örgütlerine neler yapmalarını tavsiye edersiniz?

Hükümet şu anda bir şey yapamaz. İş sivil örgütlere, yani cemaatlere, vakıflara, tarikatlara, İslamî hizip ve fırkalara düşmektedir. Neler yapılabilir:

(a) Gençlik fütüvvet teşkilatı kurulmalıdır.

(b) Gençliği iyi yetiştirmek için yurt çapında paralel ve alternatif bir eğitim sistemi kurulmalıdır.

(c) En az on konuda milyonlarca adet mükemmel İslamî eğitim ders kitapları bastırılıp ehil hocalar tarafından okutulmalıdır.

(ç) Şiddete ve siyasete yönelik olmamak şartıyla müsait zamanlarda gençlik kampları tertiplenip milyonlarca gence kültür, ahlak, sanat, İslamî disiplin aşılanmalıdır. Gençlik namaza, cemaate, görgüye, sanata alıştırılmalıdır.

(d) Öğrencilerinin hepsinin, farz namazları okul camiinde, okul imamının ardında cemaatle kılacağı mükemmel İslam liseleri kurulmalıdır. (Bu, şu anda mümkün olmasa bile gelecek için hazırlık yapılmalıdır.)

(e) Gençler din sömürüsüne, mukaddesat bezirgânlığına, bütün yamukluk ve çirkinliklere karşı uyarılmalıdır.

(f) Gençlere Peygamber, Ashab-ı Güzin, Ehl-i Beyt, Selef-i Sâlihîn,  Eimme-i Din; Ömer ibn Abdilaziz, Selahaddin Eyyubî, Emîr Aldülkadir Cezairî, Şeyh Şâmil, Abdülkadir Geylanî, İmamı Rabbanî gibi büyükler örnek gösterilip, onları idealize etmeleri sağlanmalıdır.

Mehmet Şevket Eygi’nin kendi kaleminden özgeçmişi:

Genç okuyucular içinde hakkımda bilgi sahibi olmayanlar, tercüme-i halimi (özgeçmişimi) sorup duruyorlar. Kendimi reklam etmekten, hatta tanıtmaktan bile hiç hoşlanmıyorum. Bu sütunlarda İslamî bir amme hizmeti görmekteyim, binaenaleyh gayet muhtasarca bilgi vererek bu tercüme-i hâl işini geçiştireyim.

1933 doğumluyum. İlk, orta lise tahsilini Galatasaray’da yatılı olarak yaptım. (Fakülte arkadaşım Cemal Süreya bir yazısında parasız yatılı olduğumu yazmış, yanılmış, ebeveynimin fedakârlıklarıyla okudum.) Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi siyasî bölüm (diplomasi bölümünden) 1956’da mezun oldum. Memuriyet olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nda iki sene Fransızca mütercimliği yaptım. Bir ara Ömer Nasuhi Bilmen hocanın hususî kalem müdürlüğüne de baktım. 1960’da memuriyetten istifa ile İstanbul’a gazetecilik yapmaya geldim. Haftalık Yeni İstiklâl gazetesini çıkarttım, Bedir Yayınevi’ni kurdum. 1966’da günlük Bugün gazetesini çıkarttım. 1968’de Bâbıâli’de Sabah gazetesini satın aldım. 1969’un birinci ayında yurt dışına çıktım, altı seneye yakın bir müddet geri dönemedim. Çünkü birtakım mahkûmiyetlerim, ağır cezalarda aleyhime açılmış yüzlerce dava vardı.

17242

1974 güzünde döndüm. 12 Mart 1971’den sonra gazetelerim süresiz kapatıldı, müesseselerim batırıldı. Döndükten sonra, işe sıfırın altından başlamam icap etti. Sabah (şimdiki değil), Son Haber, Zaman gazetelerinde kısa müddetlerle yazı yazdım, haftalık Büyük Gazete’yi çıkarttım. 1991 Ekim’inden beri de Milli Gazete’de Sahife köşesini işgal ediyorum.Hayatımdaki kayda değer hadiselerden biri de epey müddet Sağmalcılar, Gerede, Şile cezaevlerinde mahpus kalmamdır. Oturduğum daireden başka gayr-i menkulüm yoktur. Hayli zengin ve çeşitli bir şahsî kütüphanem, evimi dekore edecek kadar hüsn-i hat koleksiyonum vardır. Şahsî veya siyasî, nüfuz veya menfaat hususunda hiçbir emelim yoktur. Elden geldiği kadar müslümanca yaşamak ve müslüman olarak ölmek isterim. İ’tikaden Mâtüridî, mezheben Hanefî, meşreben (…..) mensubuyum. Ehl-i sünnet dairesi içindeki çeşitli meşreb ve hareketlere muhabbet intisabım ve alakam vardır.

Sanırım bu kadar bilgi yeter.

(Bu tercüme-i hal, Eygi’nin bir köşe yazısından alınmıştır.)

Fahri Sarrafoğlu bir dokundu bin ah işitti

Not: Bu röportaj www.dunyabizim.com sitesinde yayınlanmıştı….

Yorum yapın