GİZLİ HİNDULUK VE…

Kişisel gelişimciler ne yapıyor?
Kişisel gelişim uzmanı Dr. Muhammed Bozdağ ile Türkiye’de kişisel gelişim üzerine konuştuk. GYY’miz ise kişisel gelişime bir reddiye sundu. Reddiye söyleşinin sonunda.

Kişisel gelişimin Türkiye’deki gelişimini nasıl buluyorsunuz? Yani pop kültür gibi oldu.

Dünya büyük bir değişim geçiriyor. Okuma yazmanın yüzde beşin altında olduğu çağdan yüzde doksan beşin üstüne çıktığı çağa geçiyoruz. Parasıyla güçlü olanların dünyasından bilgi ve yetenekleriyle paranın gücünü kazananların dünyasına dönüşüyoruz. Bilgi ve yeteneğe herkes ulaşabilir olunca, bu dönüşüm, güç arayışını toplumun tüm bireylerine yaydı. Toplum ve bilhassa gençlik bilgi ve yetenekle zirveye tırmanmanın mümkün olduğunu keşfedince gelişim arayışı patladı.

Bilgi ve yetenek en büyük güç kaynağı olmayı sürdürdüğü sürece kişisel gelişim rüzgârının karşısında durulamaz.



Böyle saman alevi gibi neredeyse her köşede kişisel gelişim kulüpleri var. Bunu olumlu olarak da değerlendirebilir miyiz?

Ne var ki her kuvvetli rüzgâr kartalların yanı sıra tozu toprağı, çöpü de havalandırır. Kişisel gelişime duyulan bu yaygın açlık önemli bir ekonomi üretti. Her kültürden ve inançtan, bilgili bilgisiz, doğru yanlış pek çok hatip ve yazar kendi felsefesinin dolu veya boş gelişim anlayışını bu rüzgâra saldı. Bugün kişisel gelişim alanında orijinal veya taklit binlerce eser var ve ne yazık ki belki de çoğu bizim değerlerimiz açısından yarardan çok zarar veriyor. Toplumumuzun her alanda olduğu gibi bu alanda da seçmeci, dikkatli davranması gerekir.

Bu işin içinde ideolojik çıkarlar da var mı sizce?

Kişisel gelişim rüzgârı dünyayı yöneten derin güçler tarafından kendi ideolojik çıkarları yönünde destekleniyor. İnsanlığa batı kapitalizmi ve Hindu mistisizmi pompalıyorlar. Nasıl dinî konularda hak-batıl, doğru-yanlış pek çok mezhep türemişse, kişisel gelişimde de yararlı-zararlı değerlendirebileceğimiz pek çok içerik vardır. Kişisel gelişim genel bir kavram, bir paketleme. Farklı alt içerik gruplarından oluşuyor. Bir tarafı beceri kazandırmayla, diğer tarafı dünya görüşüyle, hayat anlayışıyla ilişkileniyor. Kişisel gelişimin beceri kategorisinde hafıza, iletişim, satış teknikleri vs. konularda araştırmaları ve gelişim taktiklerini aktaran eserleri zararlı görmek mantıksızdır.

Kitaptan öğrenim konusunda neler söyleyeceksiniz, yüz yüze eğitim mi kitaptan eğitim mi?

Yeteneği ya kitaptan öğrenir ve uygulayarak geliştirirsiniz, ya da toplumsal ilişkilerden, çıraklıktan veya okuldan edinirsiniz. Kitabın öğreticiliğini hiçe sayamayız. Kişisel gelişim eğitimlerini küçümsemeyi ve karşı durmayı büyük bir yanlış olarak görüyorum. Bu tür eğitimlerin en azından sosyal uyanıklığı, zekayı keskinleştirdiğinden ve dünyayı kavrayan bireyler yetiştirdiğinden şüphem yok. Çare, bu kitlesel eğitim ve gelişim hareketini zararlı boyutlarından arındırarak geliştirmektir.

Sorun şuradadır: Kişisel gelişim nasıl bir dünya görüşü tanımlıyor? Hayata, insana, ilişkilere, başarıya ne anlam veriyor? Faciayı bu alanda görüyoruz.

Peki, batı kültürü deyince siz ne anlıyorsunuz?

Batı kültürü esasen inkarcı ve bireyci kültürdür. Her kültür kendine uygun değerler üretir. Esas tehlike kişisel gelişimin bir bölümünden pompalanan kibir, bencillik, bireycilik, paracılık, dünyacılık, zevkçilik, kolaycılık gibi yıkıcı değerlerdir. Kitaplardan bu tür değerler kazanan bir genç bunlarla sosyal hayata yöneldiği zaman giderek artan şiddetli bir doyumsuzluk, yalnızlık ve maalesef ahlaksızlık içerisinde olmaya sürüklendiğini görecektir.

Kişisel gelişimin ‘bizce’si yok mu? Yani genelde batıdan alınanlar biraz değiştirilip servis yapılıyor. Halbuki Dale Carnegie’den önce Kindî demiş ki ‘üzüntüyü bırak yaşamaya bak.’ Bu konuda neler yapılması gerekiyor?

Tabii ki var. Zaten biz Düşün ve Başar’dan Sevgi Zekâsı’na uzanan on yıllık yazarlık hayatımızda gelişimin ‘bizce’sine adanan eserler ürettiğimize inanıyoruz. Önce gelişime şöyle bakalım: Allah bizi bu dünyaya, ‘ilim ve yetenekle gelişip sonsuzluğa layık bir üstün imanlı ahlakla yaşayarak cenneti kazanalım’ diye gönderdi. Bizim gelişimimiz bizim hedefimizdir. İnkarcının veya doğadan türettiği ilahlara tapan bir Hindu’nun gelişim anlayışı, tek Allah’a, dirilişe ve hesap gününe inanan bir müminin gelişim anlayışıyla bir olabilir mi? Şu var: Bizim Hz. Peygamber’den (asm) beri dinimizden beslenen nice âlimimiz gençliğimize gelişim yolları ve yöntemleri aktarmıştır. Anadolu’da Mevlânâ da, Yûnus da, ya da her bir tasavvuf öncüsü de birer kişisel gelişimcidir. Tarikatlar da, ahilik yapılanmaları da usta-çırak kültürümüz de birer kişisel gelişim odağıdır.

Bugün farklı olan nedir o zaman?

Bugün farklı olan şudur: Kişisel gelişim genelde sekülerdir ve topyekün bir yönelimdir. ‘Kişisel gelişim’ kavramıyla paketlenmesi çok yenidir. Herkesin ulaşabileceği kitaplar, CD’ler, kitlesel eğitimler halinde yayılması çok yenidir. Anadolu’da okuma yazmanın çok düşük olduğu geçmişte kültürümüzün transferi hep fiilî ve sözel nakil üzerinden oldu. Eğitimin basılı malzemeler üzerinden taşınmasının kitleselleşmesi yenidir. Sorun şu ki bizim geleneksel kişisel gelişim kültürümüz bu yeni rüzgâra zamanında ve yeterince sistemli bir öz yapılanmayla karşı koyamadı kanaatimce.

Bizdeki uygulamalarda bazı sorunlar var ama değil mi?

Henüz şu aşamada bizdeki gelişimciliğin çok sayıda sorunu var gibi görünüyor. Bazıları yeteneksiz, taklitçi kimseler, basit bir eğitimle birden süper gelişimci gibi davranıyor. Kendi iradesine hâkim olmayan, üstün değerlerden mahrum, dünyacı, zevkçi, bencil kimseler para karşılığı kişisel gelişim pazarlıyor. Böylesi bir gelişimcilik bizim kadim, derinlikli, derviş rehberlerimizin yerini alamaz. Kişisel gelişim alanında batılı yazarlardan -en azından- sistem öğreniyoruz. Bunu küçümsemeyelim. Ancak onları olduğu gibi taklit edersek toplumumuza bir yığın çürük elmayı transfer edeceğimizi de unutmayalım. Batı kaynaklarıyla yetinen bir bakışın gerçeği bizim imanlı ufkumuzdan görmesi mümkün değil. Biz önce dinimizin temelini oluşturan Kur’an’ın bize sunduğu felsefeyi çok iyi kavramalı, yaklaşımlarımızı Kur’an’la uyumlu yapılandırmaya özenmeliyiz.

Türk gençliğine nasıl bir kişisel gelişim metodu uygulayabiliriz? Ya da uygulamalıyız? Heyecan yok, girişimcilik yok, hazırcılık var, acelecilik var. İmkân olsa da liselerde hiç olmazsa haftada bir saat kişinin kendini tanıma dersleri versek daha iyi olmaz mı?

Tekrarlayacağım, kişisel gelişim bir derya. Hafızanızı veya dilinizi nasıl geliştireceğinizi öğreten bir kişisel gelişim anlatımı bilimsel sağlamlığı ve sistematikliği ölçüsünde saygı görür. Bu tür içeriklerde sorun olmaz. Heyecan, girişimcilik gibi kavramlar ise motivasyonla, dünya görüşüyle, bireysel hedeflerle, hayatın anlamıyla ve yaşama gerekçesiyle ilişkidir.

Dolayısıyla burada bambaşka bir noktaya varıyoruz: Kendimizi, kimliğimizi nasıl tanımlıyoruz? Biz kimiz? Türkiye halkı ne demek? Müslüman ne demek? Bizim milletçe anlamımız ne? Ortak değerlerimiz neler? Biz misafirperver, cömert, cesur, çalışkan, iyiliksever, paylaşan, komşuyu, kul hakkını koruyan, kimsenin namusuna göz dikmeyen, yediğinden yediren, özgüvenli bir milletiz değil mi? En azından bunlar bizim milletçe ve dinimizden kaynaklı olarak benimsediğimiz tarihsel değerlerden başlıcalarıdır.

Türkiye’de son birkaç nesli içine alan dehşetli bir kültür devrimi yaşandı. Türkiye toplumsal sistemi artık geleneksel bir Anadolu insanı tipinden çok, tipik bir kapitalist batılı insan tarzını yetiştiriyor. Bugün Anadolu’nun hâkim medyasının, hâkim okullarının, sokak tabelalarının, sokak davranışlarının ortamında yetişen bir genç batılı akranlarına çok benziyor. Kişisel gelişim de bu değişime paralel içerikler sunuyor.

Gençliğimize her şeyden önce müslüman olduklarını, atalarının bu coğrafyada üstün İslamî değerleri benimseyerek dünyaya hâkim olduklarını, başka milletleri taklitle kimsenin gözünde değer kazanamayacaklarını anlatabilmeliyiz. Bizim değerlerimizle yeniden yoğrulup düzeltilmiş bir kişisel gelişimcilik anlayışı hem bizim gençliğimizi yükseltecek ve hem de bu anlayış üzerinden dünyaya büyük bir huzur taşıma misyonunu omuzlama şansımız olacak.

Aydın Arıtan Bey’in hologramla ilgili bazı çalışmaları var. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Yani, kişi zihni ile birçok şeyi başarabilir mi?

Açıkçası ilahsız bir evren tasviri çabasından doğan hologram teorisinin bu şekilde kişisel gelişime yamanmasını ben doğru bulmuyorum. Bir yığın, ne bilimsel temeli, ne ilahî dayanağı ve hatta ne de mantıksal geçerliliği olan, hayal gücünün ürettiği modellerle zihinleri yönlendirmek mümkün. Hayal gücüne heyecan verici görünüyor. Ancak her heyecanlı, şatafatlı kavramın kurgulanmış dünyasına kapılırsak gerçekleri kaybederiz. Hayat bir masal değil, bir Hollywood kurgusu hiç değil.

Kişisel gelişimin esas tuzağı, dinimizle barışıkmış gibi gösterilen bu ve benzeri kavramlar üzerinden kader, ilahî plan, yaratma, tevhid, ruhaniyet, ahiret gibi gerçekleri gözden kaçırmasıdır. Böylece inançta müslüman olan okuyucu farkında olmadan Kur’an’ın bildirdiği evren ve kader sisteminin çok uzaklarında bir dünya görüşü ediniyor. Mistik sırlardan, düşüncenin yaratma gücünden söz eden hayalî anlayışları gerçek sanıyor. Bu yönüyle kişisel gelişim dünyanın farklı dinlerinin dünya görüşlerini toplumumuza boca ediyor.

Yaradan’ı ve evren üzerindeki mutlak hakimiyetini yok sayan, kendi kendine yeten ve her zerresiyle kendi kendini yaratan bir evren anlayışından doğan düşünceleri İslamî bakışla bağdaştırma çabası boştur. Biraz dikkatli olan her zihin böyle tuzaklardan kendisini kurtarabilir.

Zihin nedir? Zihnin bizatihi kendisine mistik bir güç atfedilebilir mi? İnsan şunu asla unutmamalı: İnsanın maddi aslı sperm/yumurta ikilisidir. İnsan o kadar acizdir. Ruhu ise kendine ait değildir. İnsan kendi gücüne değil, kendisiyle olan Allah’ın gücüne dayandığını bilirse doğru yolda ilerler. İnsana yaratma gücü atfedilemez. İnsana sadece dua gücü ve yapmak isteme gücü atfedilebilir. Her şeyiyle insan, “Allah dilemezse/dilemenize izin vermezse, siz dileyemezsiniz” ayetinin sınırları içerisindedir. Bir damladan doğmuştur; çürüyüp gitmesini de önleyemeyecektir. Şu halde insanın gerçek değeri, öldüğü gün elinde kalan değerlidir. O da geride bıraktığı üstün ahlak ve yaşadığı Allah’a yakınlıktan başka bir şey değildir.

Hemen tekrar başa dönüyorum, sizce gençleri tasavvufla nasıl tanıştırırız? Ya da beden eğitimi yanında ruh eğitimini vermek için neler tavsiye edersiniz?

Tasavvufun, tarikatların, cemaatlerin, mezheplerin esas hedefi ve hatta aslına bakılırsa tüm insanlığın da bulmaya çalıştığı, Allah’tır. Allah’ı anlamanın en iyi yolu kitabı olan Kur’an’ı çok okumaktır. Her gün ayet ayet okumak, üzerinde saatlerce düşünmek ve oradaki ilahî emirlere göre yaşamaya çalışmaktır. Tasavvufun amacı da budur. Kur’an’a dayalı bir kişisel gelişimcilik nelerden oluşur? Biz eserlerimizi yazarken hep bunu düşündük.

Bilenlerle bilmeyenler bir değil, öyleyse sürekli öğren, yetenek geliştir. Çağının teknik aletlerini en güzel şekilde öğren. Allah’ın en iyi kulu ilim sahibi olmalı, güçlü olmaya çabalamalıdır. Bir işten sıyrılınca diğer işe sarıl. Gecede dinlen ve asla boş işlerle zaman harcama. Muhtaçlara maddi ve manevi olarak yardım etmen gerekiyor. Öyleyse kazanmaktan, zenginleşmekten korkma. Ailene, çevrene karşı sorumluluklarına sarıl. Dünyaya çalış ama dünyaya tapma, ahireti istemeyi unutma. Hayallerin, planların olsun, ama her an ölebileceğini bilerek hazırlıklı ol. Her sözünü, eylemini, hatta düşünceni, ahirette hesabını vereceğini bilerek sergile. Mutluluğun parada değil Allah’ı anmakta, şükürde ve ilahî ahlakta olduğunu unutma.

Kur’an’ın bize bildirdiği bu ve benzeri derslerle örülmüş bir kişisel gelişim yolculuğuna çıkabiliyorsak orada gerçek huzuru ve başarıyı  bulabiliriz. Yoksa batı tarzı gelişim yolculuğu, zayıfların başına basarak yükselen küçük azınlığın mutsuz ve çirkin zevklerinden ibaret kalır.

 

Fahri Sarrafoğlu konuştu

GYY’nin notu: Modernist, hastalıklı, azgın kişisel gelişim sektörünün İslamîsini oluşturma çabalarını sağlıklı bulamadığımızı öncelikle net bir şekilde söylemek zorundayım! Bu iyi niyetli, muhafazakârca çabalarla sadece bireyci, hırsçı tüketim kültürü içinde biraz daha İslamî bir görüntüyle yerimizi almış oluruz, o kadar! İslamî bir ferdiyetçi olarak, İslamî bir kapitalist olarak…

Müslümanın kendi terminolojisiyle yürümesinin daha sağlıklı olduğunu, ödünç alınmış kişisel gelişim terminolojisiyle tasavvuf terminolojisini birbirine yakın zannetmek, “aa, bak, olgunlaşma demiş, üst insan demiş”, “bak bu bizdeki İnsan-ı Kâmil demek”, “aa bak bu yaşam koçu aslında mürşide tekabül ediyor” filan demek pek sağlıklı bir iş değildir!

Muhammed Bozdağ Bey’in, çabalarını kişisel gelişime mahkum kalmadan yürüttüğü takdirde çok daha başarılı olacağını, çok daha hayırlı bir iş ortaya koymuş olacağını düşünüyorum.

Yorum yapın