HAYIR DİYEBİLEN TÜRKİYE

Türkiye Dışişleri Bakanımız Davutoğlu ile birlikte son zamanlarda çok ciddi ve bugüne kadar yapılamayan işler yapıyor her ne kadar fincancı katırları ürkecek gibi olsa da sanırım ürkütmeden dış politikamızda yeniden şekillendirmenin zamanı geldi.

Kamuran İnan’ın “Hayır Diyebilen Türkiye”adlı kitabını yıllar önce okumuştum. Sayın İnan, Türk dış politikamızda hayır demenin ne kadar zor olduğunu kitabında üzüntüyle anlatıyordu. “İnsanımız, Türkiye`Nin Gür Sesini Duymaya Hasret Kaldı” Diyen Kamran İnan, Türk Devletinin Dış Güçlere Karşı Teslimiyetçiliğinden Ve “Evet Efendim”Ciliğinden Kurtulup, “Hayır” Diyebilme Cesaretini Göstermesi Gerektiğine İnanıyor.

Bu Düşünceden Hareketle Yazdığı Ve Gençlere İthaf Ettiği Kitabında, İçlerindeki İsyanı Dışa Vurmayan İnsanımızın Tercümanı Olmaya Çalışıyor. Türkiye`Nin “Hayır” Diyebileceğini, Demesi Gerektiğini; Üzerine Sinen Komplekslerden Arınmasının Lüzumunu Anlatıyor.

Hayır diyemediğimiz için Cezayir’e karşı Fransa’nın yanında yer aldığımızı, Hayır diyemediğimiz için Kıbrıs’ta yapılan hataları uzun uzun anlatıyor…

Hayır diyemediğimiz için Yunanistan’ın NATO’ya girmesine nasıl izin verdiğimizi,  yine Hayır diyemediğimiz için Rumların merkez bankasında bloke olmuş paralarını 12 Eylül’den hemen sonra nasıl serbest bıraktığımızı uzun uzun anlatıyor…

Evet, yıllar sonra ilk defe neredeyse T.C Dışişleri Bakanlığı hayır demeyi öğrendi… Özellikle İsrail’in her teklifine nihayet evet denilmeyeceğini öğrendik İsrail’de bunu acı öğrendi. Ermenistan’la olan ilişkilerimiz de gözle görülür bir gelişme var artık. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Yalnız burada anlayamadığım bir şey var Azerbaycan’ın tutumu. Azerbaycan’ın yaptığını tasvip etmek mümkün değil. Hele hele şehitlerde ki bayrağımızın inmesini, camimizin kapanmasını nasıl izah edebiliriz…

Bunun dış politika ile alakası yok. Belden aşağı vurmak dediğimiz olay bu galiba. Ha birde iki de bir gazı keseceğim denmesini ya da gereksiz zam yapmasını hiç anlayamıyorum…

Başbakan Erdoğan bizzat kendisi gidip güvence vermesine rağmen Türkiye’nin Karabağ konusundaki hassasiyeti bilinmesine rağmen yaramaz çocuklar gibi şehitlerin tepesinde sallanan bayrağı indirmesi çocukluk mu desem,  densizlik mi desem ya da haddini bilmezlik mi desem bilemiyorum…

Sanırım Aliyev’in kulağına BİR BİLEN, tıpkı babasına yaptığı gibi bir şeyler fısıldıyor ama bu fısıltılar 1940-1950’lerde kalmış fısıltılar. Azerbaycan’ın da takkesini önüne koyup ciddi ciddi düşünmesi gerekiyor.

Türkiye’yi arkasına almak varken karşısına almak sanırım intihar olur… Türk milletinin hassas olduğu konularla siyaset yapması Azerbaycan’ın ateşle oynamakla eşdeğer diye düşünüyorum.

Eski zamanlarda bir kış, gece soğukları başlamış. bu gece soğuğundan bütün hayvanlar etkilenmişler, büyük kayıplar vermişler ama en çok kayıp verenler kirpilermiş; bildiğiniz gibi onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok bunların yerine kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.

Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış çözüm aramaya başlamışlar, tartışa tartışa en sonunda büyüklerinden birinin gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmeye karar verilmiş. Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak, aralarındaki hava sirkülasyonunu da önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış.

Ve ilk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını fark etmişler ama başka bir sorun varmış, o da üşüyen kirpilerin birbirlerine fazla yaklaşmalarından dolayı birbirlerine dikenlerini batırmalarıyla yaralanmalar gerçekleşmiş, daha sonraki gece uzaklığı fazla tutmuşlar yaralanma korkusundan.

Bu yüzden de bazı donma olaylarının önüne geçememişler ancak her gece buna devam ederek deneye yanıla, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın, ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler.

Kısaca, dış politikada nihayet hayır demeyi nihayet dikenlere karşı mesafeli durmayı öğreniyoruz galiba… Dileğimiz Azerbaycan’ın da bunu öğrenmesi.

Yorum yapın