İstanbul’un ilk belediye başkanı kim?

İstanbul’u ilk Nasrettin Hoca’nın torunu Hızır Bey yönetti

Hazırlayan: Fahri Sarrafoğlu

Yolunuz eğer İMÇ bloklarına düşerse orada İstanbul’un yerel seçimlerine katılmamış ama daha zor bir seçimi atlatıp gelmiş İstanbul’un ilk belediye başkanının mezarını göreceksiniz. Hızır Bey’i ziyaret etmeden geçmeyin. Hızır Çelebi (Hızır Bey) Hazretleri, Osmanlı döneminin meşhur alimlerindendi. Aynı zamanda bir veliydi. 1407 yılında Eskişehir’de doğup 1458 yılında İstanbul’da öldü. Ancak 51 yıllık dünya yolculuğunda pek çok şeye imza attı. Meşhur Nasrettin Hoca’nın torunu olan Hızır Bey, zekâsı ve çalışkanlığıyla kısa zamanda birçok dini ve fenni ilimde âlim oldu.

Ve Hızır Bey’in bilinmeyen başka bir özelliğinin daha olduğunu biliyor musunuz?  İşte detaylar

 hızır bey3

 

Molla Yegân’ın talebesi ve damadıydı. Rahledaşı Molla Fenari’den sonra eşi yoktu. Bursa’daki Bayezid Medresesi’de görev yaptıktan sonra İnegöl Kadılığı’na tayin oldu. Daha sonra Edirne’ye gelerek müderrislik çalışmalarına devam etti. Bu arada Yanbolu Kadılığı’nda da bulundu.

İLK BELEDİYE BAŞKANI
Hızır Çelebi’nin İstanbul’daki görevi daha fetih gerçekleşmeden belli olmuştu. Fâtih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethine hazırlanırken fetihle ilgili son bilgileri alıp gerekli emir ve fermanları verdikten sonra, Hızır Çelebi’ye dönerek; “İstanbul kâdısına hüküm odur ki…” dedi. Bu fermanla Fâtih, Hızır Beyi, imparatorluğun en önemli vazîfelerinden birine tâyin ediyor ve ona olan güvenini en üst derecede göstermiş oldu.
O zamanda kadılar bugünkü belediye reislerinin yaptıkları işleri de yaparlardı. Çünkü o zamanlar, nüfus ne kadar kalabalık olursa olsun, insanların mahkeme ile işleri az olurdu.

hızırbey1

FATİH’İN SIRDAŞI VE YOLDAŞI
Fatih’in, İstanbul’un fethinden önce tebdil-i kıyafetle Edirne bedesteninde dolaşırken başından geçen hâdise meşhurdur. Fatih Sultan Mehmed Han, bir sabah vakti, tebdil-i kıyafetle alışverişe çıktı. Yanında halk kıyafetindeki vezirinden başka kimse yoktu. Girdiği dükkândan iki okka yağ istedi. Onu aldıktan sonra, beş okka da bal vermesini söyledi. Dükkân sahibi; “Efendim, ben siftahımı yaptım, balı da komşudan alın, o da siftah etsin.” dedi. Öbür dükkâna gittiler. Böyle kaç dükkânı dolaştılar, hiçbirinden ikinci bir şey alamadılar. Hızır Bey, komşunun değil hakkına, komşuya karşı ihsana bu kadar riayetkâr olan böyle bir milletin kadısı olarak İstanbul’u yönetmeye talip olanlara da örnek olmalı.
Kadıköy’ün isim babası
Hızır Bey’e memuriyeti sırasında bugünkü Kadıköy bölgesi geçimi için tahsis edildi. Zamanla bölgenin adı Kadı Köyü ve Kadıköy oldu. 1458 yılına kadar İstanbul kadılığı yapan, birçok talebe yetiştiren, adaleti en güzel şekilde icra ettiren Hızır Bey, bu tarihte vefat etti. Güzel ahlâkı, takva sahibi örnek bir insan olarak hayatını tamamladı. Türkçe, Arapça ve Farsça dillerinde önemli bir birikime sahipti. Aynı zamanda şairdi. Ünlü eseri Kaside-i Nuniyye’yi manzum olarak ele aldı. Bunun dışında da bazı eserleri kaleme aldı. Ancak, yazdıklarından sadece bir kısmı günümüze kadar ulaşabildi. Hızır Bey’in mezarı halen İMÇ bloklarının içerisinde yer alıyor.

FATİH’İN ELİNİN KESİLMESİNE KARAR VERİYOR

Tarihi olayın hikayesi ise şöyle:

 

           İstanbul`u fetheden Fatih Sultan Mehmet, fethin üzerinden yaklaşık on sene sonra cami inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara (bazı kaynaklarda bu mimarın ismi Khristodoulos olarak geçer) teslim eder.  Fatih Sultan Mehmet, yeni yapılan camiyi görünce “Kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olsun…” emrine neden uyulmadığını sorar. Mimar; büyük bir depremde caminin yıkılacağından korktuğu için kubbesini Ayasofya’dan daha küçük yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestirdiğini söyler.

Fatih, mimarın hem Ayasofya’yı (emrine rağmen) özellikle kayırdığını düşündüğü için hem de kendinden izin alınmadan böyle bir işe kalkıştığı için “Mermer sütunları kesen ellerin kesilmesi” emrini verir…Mimar Atik Sinan bunu özellikle yapmadığını “Hesaplarına göre Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük bir kubbenin, ilk depremde yıkılacağını” düşündüğünü söyler ama emir büyük yerdendir ve geri dönüşü yoktur. Fakat çevresindekilerin de cesaretlendirmesiyle, mimar haklılığına olan güvenini daha da bir pekiştirir ve “İstanbul’u fetheden, fatihler fatihi, Padişah Fatih Sultan Mehmet”i mahkemeye verip hakkını aramak için Kadı Hızır Bey’e şikâyet eder…

Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanmış, Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirir ve Fatih Sultan Mehmet’in mahkeme edilmesine karar verir…

Fatih mahkemeye gelir ve duruşma başlar; Fatih Sultan Mehmet çok büyük bir insan olabilir ama emrindeki birini mahkeme etmeden cezalandırmıştır. Karşı taraf savunmasını yapar, mimar gerekçelerini açıklar ve kadı kararını verir: Fatih Sultan Mehmet suçlu bulunur ve kendisi de mimara uyguladığı cezayla yani elleri kesilerek cezalandırılacaktır…

Bunu duyan Mimar Atik Sinan kulaklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikâyetini geri çeker. Kadı, bunu göz önünde bulundurarak cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir…

Evliya Çelebi`nin aktardığına göre, karardan sonra Fatih, çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; “Eğer sen Allah`ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla başını paramparça ederdim” der. Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir: “Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim” der.

Yorum yapın