Müslüman aldatmaz

Müslümanlar arasındaki ticarette görülen güvensizlik, aldatmaca ve anlaşmazlıkların temel nedeni bazı değerlerin artık dikkate alınmamasından kaynaklanıyor.

Fahri Sarrafoğlu / Dünya Bülteni

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Güler “Bugün kişisel gözlemlerime göre, çeklerin ödenmemesi, senetlerin protesto olması, stres ve gerilimlerin artması, hep iman coşkusu ve heyecanının yitirilmesinden veya zafiyete uğramasından, hesap gününün unutulmasından kaynaklanıyor.” dedi.

Prof. Dr Zekeriya Güler’in İGİAD tarafından çıkartılan 40 Hadis’te iş ve ticaret ahlakı kitabı üzerine kendisi ile görüştük…

Özellikle girişimcilik ve ortaklık üzerine yoğunlaşan sohbetimizde “başarısızlığın “ sebebinin bilgisizlikten kaynaklandığını ve İslam’ın iyi bilinmediğinden olduğunu söyledi.

İslam tam olarak bilinmediği için ticaretimiz düzgün değil


Müslüman’ın her konuda olduğu gibi ticaret konusunda da dürüst olması lazım.Ama günümüzde baktığımız zaman buna uyulmadığı görülüyor.Hele hele çeklerin ödenmemesi, senetlerin protesto olması ..Sizce buna sebep gerçek İslam’ın bilinmemesi mi ?

Tabii, bir yandan İslâm tam olarak bilinmiyor, diğer yandan bilenler veya bildiğini sananlar nefis ve hevâsına yenik düşerek zillete maruz kalıyor. Diğer bir deyişle, İslâm’ın bilinmemesinden ziyade seküler hayat tarzının beraberinde getirdiği dünyevîleşmenin etkisi fazla görülüyor. İş ve ticaret hayatında doğruluk ve dürüstlük, gerçek bir mü’min olmanın işareti, güçlü ve dinamik bir imanın göstergesi sayılır. Bugün kişisel gözlemlerime göre, çeklerin ödenmemesi, senetlerin protesto olması, stres ve gerilimlerin artması, hep iman coşkusu ve heyecanının yitirilmesinden veya zafiyete uğramasından, hesap gününün unutulmasından kaynaklanıyor.

Dürüst bir ticaret nasıl yapılıyor bilinmiyor, değil mi?

Müslümanlık salt bir söylem değil, bir hayat tarzıdır, eylem ve icraattır. Rabbimiz “Allah nezdinde en soylu ve değerli olanınız en takvalı olanınızdır” buyurur. Konuşmanın burasında bir cümle ile takvayı açıklamak isterim. Takva, âhirette hesap verilirken insanı zor durumda bırakacak ve onu mahcup edecek her türlü eylem, tutum ve davranıştan sakınmak, görev ve sorumluluğun farkında olmak demektir, tabiî ki dünyada iken. Kuşkusuz bu bilinç düzeyindeki bir Müslüman, aldatma, haksızlık, düşmanlık ve sömürüye yol açan her türlü ticarî muameleden uzak durur

Ticaret ilmihalini bilmeyen pazara çıkmasın diye, bir söz hatırlıyorum. Ama günümüzde biraz parası olan hemen pazara dalıyor. Yani eğitim yok, bilgi yok araştırma yok sonuçta suç İslam’ın oluyor.

Maalesef dinî ahlâkî boyutu hiç araştırılmadan bir iş veya ticarete teşebbüs edilebiliyor. Bilgi, eğitim ve tecrübe olmadan, araştırma yapılmadan yapılacak bir iş veya ticaretin başarılı olması mümkün değil. İş veya çalışma sahası ne olursa olsun hayata geçirilmek istenen proje için nasıl teknik olarak bir fizibilite çalışması gerekiyorsa, onun dinî değer ve geleneklerimizdeki yerinin araştırılıp soruşturulması, istişare ve müzakere edilmesi lazım. Sonuçta helal, mâkul ve meşru olduğu ortaya çıkıyor ise artık işi Allah’a havale ederek yani tevekkül ederek proje hayata geçirilmeli, başarılı olması için canla başla çalışılmalı.

Yeni bir iş yeri açıp başarısız olunca, suçu ya Allah’a yükleniyor ya da İslam izin vermedi gibi suçlamalar da yapılıyor. Bu konu hakkında neler söylenebilir?

Eskiler başarı kelimesi yerine muvaffakiyet derlerdi ve bununla kulun fiil ve davranışının Allah’ın sevdiği ve razı oluğu şeylere uygun düşmesini yani insan iradesinin, inisiyatifinin, söylem ve eyleminin Yüce Rabbimizin irade ve rızasıyla örtüşmesini kastederlerdi. İşte başarının esprisi burada saklı. Başarılı olmayınca bazen fatura İslam’a kesiliyor maalesef. Tabii bu itham bilgisizlikten ve bilinçsizlikten kaynaklanıyor. Bunun çok tuhaf bir suçlama ve çirkin bir yakıştırma olduğunu söylemeye bile gerek yok.

İşverenlerin işçiye bakışı konusunda güzel dinimizin bakışı hakkında hatırlatma yapabilir miyiz? Günümüzde işçi işverenden memnun değil işverende işçiye hırsız gözüyle bakıyor… Bunu nasıl düzeltebiliriz.

Yüce Kur’an’ın “Ücretli olarak istihdam ettiklerinin en hayırlısı kuvvetli ve güvenilir olanıdır” âyetinden, iş ve ticaret hayatında işverene güven telkin etmenin ve bunu fiilen göstermenin, yapılması gereken bir vazife olduğu anlaşılıyor. Nasıl işveren, çalıştırdığı işçinin son derece dürüst ve güvenilir olmasını, her türlü tahrip düşüncesinden uzak durup işyerini kendi özel mülkü gibi korumasını ve kollamasını istiyorsa, işveren de işçinin emeğini, onun hak ettiği ücreti tam olarak karşılamalıdır. Çünkü alın terinin karşılığını hakkıyla alan, özlük hakları yakından takip edilen sevinç ve üzüntüsü paylaşılan bir işçinin, işverene sevgi ve saygı duymaması mümkün değildir. Aksi halde bu kadirbilmezlik hatta ihanet ve haksızlık olur.

Rızkın onda dokuzu ticarettedir

İslam’da müteşebbislik konusunda ayet ve hadisler konusunda neler söyleyebiliriz. Yani iki günü bir güne eşit olmayacak çalışacak… Dilencilik yasaktır… Girişimcilik konusunda, girişimciliğin artırılması konusunda güzel dinimiz neler söylüyor?

Rızkın onda dokuzunu ticarette gören Peygamber Efendimiz, “Kişinin elinin emeği ile her makbul ve meşru alım satım, en temiz/helâl kazançtır” der. Başka bir hadis ise insanın çalışmasını, bir şekilde üretime katkıda bulunarak kimsesizlere ve yoksullara yardımcı olmasını Allah yolunda cihad veya gündüzleri oruç, geceleri de namaz ibadetiyle eşit tutar. Demek oluyor ki, meşru alanlarda yatırım yaparak istihdam yoluyla insanlara iş imkanı sağlamak gerekirken serveti âtıl bırakıp piyasaya sürmemek ve iktisadî hayatı canlandırmamak bir vebâl, bir sorumluluktur. İşaret ettiğiniz gibi, iş yapabilecek ve çalışabilecek durumda olan bir insanın dilenmesi, adeta başkasının emeğine ortak olması ve ondan bir hak iddiasında bulunması demektir.

Ortaklık günümüzde istenildiği gibi olmuyor, Ortaklık yapımız nedense güzel yürümüyor. Ama yanlış bilmiyorsam iki kişi bir araya gelip de ortaklık kurarsa 3.sü Allah olur diye biliyorum ta ki dürüstlüğü bozana kadar… Ortaklığı teşvik eden ayet ve hadislerimizden kısa örnekler verebilir miyiz?

Evet, bahsettiğiniz hadis “Biri diğerine hıyanet etmedikçe iki ortağın üçüncüsü benim. Eğer ona hıyanet ederse, ben onların aralarından çekilirim” şeklindedir ki, Hz. Dâvud’un “Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. Yalnız iman edip iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az!” sözünü hemen akla getirir. Ortaklık hassas bir mevzu tabii. Çünkü bir müessese olarak ortaklık hukukî-kanunî işlemleri içerdiği gibi meşruiyet, dürüstlük, fedakârlık, karşılıklı rıza ve hakkaniyet ölçüleri gibi ticaret ahlâkının temel dinamiklerini de kapsar. Ekonomi alanında helâl-haram sınırlarına uyan, dünya-âhiret dengesine dikkat eden, kaliteli mal üreterek yabancı şirketlerle rekabet edebilen, milletimize ve tüm dünyaya model oluşturabilen şirketlerimizin sağlıklı büyümesini, gelişerek devam etmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Böyle bir durumda, bahsettiğiniz aksaklıkların o ölçüde azalacağını düşünüyorum.

Yorum yapın