Ne kadar az düşünüyoruz….

Baba oğul kendi otomobilleri ile giderken kaza yapıyorlar, kaza sonrası baba vefat ediyor. Kaza sonrası yaralı çocuğu hemen en yakın hastaneye getiriyorlar ve acilde bulunan doktor çocuğu görür görmez aaaaaaaa bu benim oğlum diyor… Şimdi soru şu… Buradaki doktor kimdir? Bu soruyu lise ve üniversite öğrencilerine sordum,  aldığım cevapların çoğunluğu dedesi, amcası veya cevap yok oldu…50 öğrenci içerisinden sadece 15 öğrenci dedi ki annesi… Evet… Doğru cevap annesi olacaktı. Peki, neden öğrenciler bu soruya hemen ANNESİ demediler sizce?

Rodin

Cevabını vermeden önce size önceki gün İstanbul B.B.Reşat Nuri Güntekin Sahnesinde izlediğim bir oyundan bahsetmek istiyorum. Oyunun tanıtımı kısaca şöyle:  Çevresi dağlarla çevrili bir yerde yaşayan insanlar yüksek sesle konuşamasalar, gönüllerince kahkaha atamasalar da sessizlik içinde esir oldukları yaşamlarını sürdürmeye çabalarlar. Hayatın tüm coşkusunu hissedebilmeleri ve yaşayabilmeleri için sadece üç ayları vardır… Tuncer Cücenoğlu oyunun önsözünde “yalnızca bir doğa olayı değildir Çığ; belki de biz yarattık bu korkuyu beyinlerimizde” diyerek evrensele giden yolda özgür düşüncenin gücünü sorguluyor…

Oyundan size biraz detay vermek istiyorum. (Fazla detay vermeyeceğim çünkü bu oyuna mutlaka gitmenizi tavsiye ederim) Detayı ise şöyle: Yeni evli gençlerin çocuklarının doğumuna daha bir ay olmasına rağmen erken doğum gerçekleşmek üzeredir. Ama doğum sırasında anne ve çocuk bağıracak, çığlık atacağı için köyün ileri gelenleri buna müsaade etmezler. Yıllardır süren gelenek gereği anne doğum yapmadan önce bir tabutun içine ağzı bağlanarak konacak ve diri diri toprağa gömülecektir….Evet, bağırmasına müsaade yoktur. Köyün diğer sakinlerinin yaşaması için bu gereklidir. Peki, bunun başka yolu yok mudur? Hep, birileri ne derse o mudur? Alternatif düşünemeyecek miyiz? İşte şimdi bunu sorgulamanın zamanı geldi artık.

marka-sorgulama

Melih Arat’ın güzel bir kitabı var Sıra Dışı Yaşam Becerileri, diye, bu kitabı okuduğunuz zaman aslında ne kadar az düşündüğümüzü veya aslında düşündüğümüzü sandığınızı anlıyorsunuz. Düşüneceğiz hem de farklı düşüneceğiz. Zaten Yüce Allah’ta Kuran-ı Kerim’in 822  yerinde düşünmez misiniz, akletmez misiniz, aklınızı ne zaman çalıştıracaksınız diye hep ikaz ediyor… Düşünen bir toplum ve topluluk olmamız için bizleri uyarıyor Allah .C.C.

Geçtiğimiz hafta Aydın Üniversitesinin düzenlediği kariyer günlerinde bana da bir konuşma yapma fırsatı verdiler. Konumuz, “Eski köye yeni adet getir-” ve “Böyle gelmiş böyle gitmez” di. Yüzün üzerinde gençler dinledi. Gençlerin hepsinin ayrı ayrı fikirleri var. Konuşmam 45 dk sürdü ama 1,5 saate yakında dışarıda soruları sürdü. Bizim gençliğimiz dinamik, heyecanlı ama yeter ki düşünmelerini destekleyelim, yeter ki daha fazla ve özgürce düşünmeleri için onlara fırsat verelim. İnanıyorum ki Türk gençliği Türkiyeyi bugünkü durumundan daha da ileriye götürecek durumadır.

Yorum yapın