Osmanlı Tahtı’nı Cevri Kalfa kurtardı !

Hazırlayan: Fahri Sarrafoğlu 

Sultanahmet Meydanından Cemberlitaş’a doğru giderken bugün Tramvay durağının olduğu yerin hemen yanında bina vardır..Binaya baktığınız zaman tuğranın olduğu yerin kazındığını ve tahrip edildiğini görürsünüz..Neden tahrip edildi, neden Osmanlı Tuğrası silindi derseniz hikaye aslında yabancı değil. Yeni Cumhuriyet sonrası işgüzar bazı memurlar işi abartarak nerede bir Osmanlı Tuğrası görürlerse kazıyıp ortadan kaldırıyorlardı. İşte burada gördüğümüz binada nasibini aldı. Peki, tuğrası kazınan bu bina kime ait, neden burası çok önemliydi?  Bu bina Cevri Kalfa tarafından yaptırılan mektepti.

Giriş kapısındaki Osmanlı tuğrası kazınmıştır
Giriş kapısındaki Osmanlı tuğrası kazınmıştır

EN BÜYÜK OKUL VE SON OSMANLİ MİMARİSİ

Cevri Kalfa Sıbyan Mektebi, İstanbul sıbyan mektepleri arasında en büyük ölçüdeki yapıdır. Aynı zamanda Osmanlı devri mimarisinde yapılmış olan örneklerin sonuncusudur. XIX. yüzyıl ampir üslubunda yapılan bu mektep iki kattan meydana gelmiştir. Geniş ön cephesi ve on odalı olarak yapılmasından ötürü de 1858 yılında Kız Sanat Mektebi olarak kullanılmış, Cumhuriyet’in ilanından sonra 1929–1930 yılları arasında Devlet Basımevi’nin Matbaacılık Okulu olmuştur. Adliye Sarayı’nın 1932’de yanmasından sonra da Adliye tarafından kullanılmıştır. 1945-1946’da 59.İlkokulu olarak hizmet vermiş ve 1955–1956 yıllarında da Cevri Kalfa İlkokulu olarak kullanılmıştır. Cevri Kalfa İlkokulu’nun Sultanahmet’te ayrı bir binaya taşınmasından sonra da 1985 yılında Türk Edebiyat Vakfı’na tahsis edilmiştir.

hqdefault

CEVRİ KALFA’NIN HİKÂYESİ

Peki, Cevri Kalfa kimdir? Neden tarihte bu kadar önemli bir öneme sahiptir. İşte Cevri Kalfa’nın hikâyesi… Topkapı Sarayı’nda bugüne kadar bilinen birçok ses getiren olaylar yaşanmıştır ama Osmanlı İmparatorluğunu daha doğrusu tahtın bu kadar tehlikeli olduğu bir dönem daha yaşanmamıştır. Tarih Temmuz 1808’i gösterirken Topkapı Sarayı, tarihinin en acı olaylarından birini yaşadı… İsyan çıkartan Yeniçeriler işi o kadar ilerletti ki Harem’e kadar ilerledi. Harem dairesini basan 20 kadar azılı serseri, tekrar tahta çıkarılacağı anlaşılan III. Selim Han’a doğru ortadan kaldırdıktan sonra da Şehzade Mahmud’un peşine düşmüşlerdi. Onu da katledeceklerdi…

III. SELİM ŞEHİT EDİLİYOR

İsyancılar hızlı bir şekilde Harem’e girerek Lala Tayyar Ağa’yı kenara ittiler. Yalın kılıç haremin Kuşhane Kapısı’na üşüştüler.  Fakat az sonra kendisini toparlayan Lala, yanına iki yardımcı daha bulup katillerin peşine düştü. Fakat Enderunlu oldukları için hareme giremez, her şeyi göze almış olan katillerin gösterdikleri pervasızlığı gösteremezlerdi. Harem muhafızı zenci hadımlar- dan Amber, Kasım ve Hafız İsa ağaları bularak yardım istediler. Zencilerin üçü de iri yarı, dev yapılı, güçlü kuvvetli adamlardı. Vakit geçirmeden kılıçlarını çekip Sultan Selim ile Şehzade Mahmud’u kurtarmaya koştular. Fakat Sultan Selim için artık çok geçti!

9 KILIÇA KARŞI 3 KILIÇ

Asilerin hedefi Şehzade Mahmud’u da ortadan kaldırmaktı. Bu defa şehzadenin dairesine yöneldiler, lâkin Şehzade ortada yoktu. 23 yaşındaki genç şehzade, Cevrî Kalfa tarafından Altın Yol’dan geçirilerek, üst katta bulunan kalfanın kendi dairesine kaçırılmıştı. Zenci ağalar, üst kata çıkılan taş merdivenin başına ulaştıklarında katiller güruhu da yetişmişti. Sultan Selim’in kanıyla bir kat daha vahşileşen caniler, hadımların engellemeye çalışması üzerine, öfkeyle zenci ağaların üzerlerine atılırken; onlar basamakları ikişer ikişer atlayarak yukarıya çıktılar. Kasım Ağa merdivenin üst başındaki sahanlıkta, kendine uygun bir yer seçerken, Amber ile Hafız İsalar da daire kapısını tuttu. Fakat dokuza karşı üç kılıç ne kadar dayanabilirdi? Kasım Ağa, canileri ancak beş dakika oyalaya- bildi; sonunda bostancılardan birinin fırlattığı mızrakla yaralanıp devrildi. Merdivenin başı savunmasız kalmıştı.

VE CEVRİ KALFA DEVREDE

İşte her şeyin bittiği sanıldığı anda, bu defa da sahneye Cevrî Kalfa çıktı. Uzun boyu ve dev cüssesiyle çok kuvvetli biri olan bu Çerkez kadını entarisinin eteklerini belindeki kuşağa soktu ve yalınayak, âdetâ bir dişi kaplan gibi yerinden fırladı. Eline içi kül dolu büyük bir çömlek geçirmişti. İsa ve Amber ağalara sesinin bütün gücüyle bağırdı:
“Haydi durmayın! Şehzadeyi kaçırın!”
Tepedeki baca penceresini işaret ederek, “damdan!” diye ilave etti.
Bu sözünün ardından iki adımda merdivenin başına yetişti. Ellerinin yanmasına aldırmaksızın, çömleğindeki kızgın külleri, basamakları çıkmaya çalışan, gözleri kararmış katillerin yüzlerine avuç avuç savurmaya başladı. Gözlerine sıcak kül dolan ve neye uğradığını şaşıran canilerin duraklama- sıyla, birkaç dakika kazanılmıştı. Zenci ağalar, Şehzade Mahmud’a omuz vererek, onu ‘baca’ adı verilen, tepe penceresinden çıkarmaya çalışıyordu. Bu arada Cevri Kalfa’nın hem gücü, hem de külü tükenmişti; adım adım geri çekilmeye çalışırken, karnına yediği tekmeyle yuvarlanarak bayıldı.

ŞEHZADE YARALI KURTULUYOR
Sahanlığa ulaşan cellâtlardan Ebe Selim, usta bir bıçak atıcısıydı. Elindeki hançeri, dama çıkmak üzere bulunan Şehzade’ye hızla fırlattı. Bıçak, Mahmud’un koluna saplanmış, fakat şehzade buna rağmen dama çıkmayı başarmıştı. Saray içindeki bağrışmalar giderek çoğalıyor- du; zira Alemdar Mustafa Paşa Bâbüssaâde’yi kırarak saraya girmişti. Arz Odası’nın önünde Sultan Selim’in cesediyle karşılaşınca, naşın üzerine kapanarak:
“Vah efendim, tahta çıkarmak için bunca yerden koşup gelmiş iken, gözlerim seni bu halde mi görecekti?” diyerek gözyaşı döktü. Ardından askerlerine:
“Koşun, Sultan Mahmud Efendimize bakın, ona zarar gelmesin; damlara çıkın, kapıları kırın!” diye emretti. Sultan Selim’in katilleri, gürültülerin çoğalması üzerine can kaygısına düşüp sarayın dört bir yanına dağıldılar. O karışıklık içinde hem Şehzade Mahmud, hem de Cevrî Kalfa kurtulmuştu.

SULTAN MAHMUD VEFALI DAVRANDI

Sultan, padişah olduktan sonra, kendisine canı pahasına yardım eden bu cesur kadına saygıda kusur etmedi. Gösterdiği kahramanlığı şanına lâyık mükâfatlar ihsan ederek karşılıksız bırakmadı. Kalfa’ya, Harem-i Hümayun hazinedarlığı verildi. Sultan II. Mahmud, kendisine sadece makam vermekle kalmadı; Büyük Çamlıca’da güzel bir de köşk yaptırdı, çevresindeki geniş araziyi de bağışladı. Ayrıca aynı araziden çıkan kaynak suyunu ‘Cevrî Kalfa Suyu’ adıyla Üsküdar’a getirtti; İcadiye’de bir çeşme yaptırarak oradan akıttı. Sultan Mahmud, büyük kadirbilirlik göstere- rek, Hazinedar Kalfa’nın 1818 ya da1819’da vefatı üzerine, ruhu için Sultanahmet’te, Divanyolu cadde sinin başında bir sıbyan mektebiyle bir de güzel çeşme yaptırdı.

CEVRİ KALFA KİMDİR?

Cevri Kalfa Çerkez asıllıdır. Çocuk yaşta cariye olarak saraya alınıp usta hocalar nezaretinde yetiştirildi. Çok zeki ve kabiliyetli bir hanım olduğundan, 28 Temmuz 1808’den sonra Harem-i Hümayun hazinedarlığı görevine getirildi. Bu görevde bulunanlara “Hazinedar Usta” unvanı verildiği için, “Cevri Usta” ismi ile de tanınır. Sultan II. Mahmud tarafından ruhu için inşa ettirilen Sıbyan Mektebi’nin (Sultanahmet Divanyolu) çeşme kitabesindeki ifadeden, Kalfa’nın ( h.1235 / m.1819 -20 ) yıllarından kısa bir süre önce vefat söylenebilir.
Cevri Kalfa’nın kabri, Fâtih Sultan Mehmed türbesinin bitişiğinde bulunan Sultan II. Mahmud- ‘un annesi Nakşidil Sultan’in türbesi içindedir.

 

Yorum yapın