Kadın kendini nasıl gerçekleştirir?

Kadın kendini nasıl gerçekleştirir?
Alev Erkilet: Dünyada ve Türkiye’de para merkezî değer oluyor ve kariyerizm güçleniyor.
29 Temmuz 2010 Perşembe 10:00

Halen toplumsal değişme/modernleşme ve siyaset sosyolojisi/toplumsal hareketler alanında çalışmalarını sürdüren sosyolog Alev Erkilet ile Türkiye ve gençlik üzerine konuştuk. Alev Hanım, Türkiye’nin geleceği ile ilgili önemli tespitlerde bulundu.

Hayatı açıklama biçimlerimizin arkasında duralımAlev Erkilet

Sizce Türkiye’nin en büyük meselesi nedir? Ekonomi mi, yoksa toplumsal hayatta meydana gelen olumsuzluklar mı? Örf ve adetlerde olan değişiklikler mi?

Bunların birbirlerinden ayrı başlıklar olarak düşünülebileceğini sanmıyorum. Sosyolojik açıdan bakıldığında, toplumdaki pek çok öğenin birlikte ve aynı yönde değiştiğini söyleyebiliriz. Dünyaya bakışımız ekonomik yapıp etmelerimizi etkilerken, ekonominin doğası da dünya görüşlerimizi değiştirip dönüştürüyor. Ama elbette bizler hayatı açıklama biçimlerimizin arkasında durabilsek, gündelikte olan her şeyin daha farklı bir seyir izlemesi mümkündür.

Bizim kuşak gençlere pek de iyi örnek olamadı

Türk gençliğini kısaca değerlendirebilir misiniz? Sizce gençliğimiz nereden gelip nasıl bir görev taşıdığını biliyor mu? Yoksa batı tarzı ile doğu arasında gidip gelen bir çizgide mi duruyor?

Sadece gençler değil, yetişkinlerimiz de aynı durumda bence. Ayrıca misyon sahibi olmanın fazla övülmediği, hatta naiflik ve zayıflık emaresi olarak değerlendirildiği bir dönemden geçiyoruz. Bizim kuşak bu konuda gençlere pek de iyi örnek olamadı. Genç insan, iyi örnekleri almak konusunda inanılmaz bir dirayete ve adeta içsel bir adalet duygusuna sahiptir. Dolayısıyla güzel olanı örneklemek gerekir ki, gençlerden de aynı şeyi bekleyebilelim.

Akıntıya karşı yüzmek lazım

Tv’lerdeki yarışmalara baktığımız zaman ortaya çıkan olumsuz etkiler özellikle “çocuk ve gençlere” dönük. Sizce bunlarla ilgili neden ciddi bir toplumsal tepki yok? Gayet normal gibi algılanıyor bu durum, bunun sebebi nedir?

Hangi yarışmaları kastettiğinizi bilmiyorum ama benim dikkatimi çeken şöyle bir şey var: Genç insanların vakti ve enerjisi daha çok şov dünyasına yönlendirilmeye çalışılıyor. Daha doğrusu küresel kentleşme ile paralel olarak bedensel ve zihinsel üretimin yerini daha çok gösterisel âlemin günübirlik tüketimi alıyor. Bunlar, orta vadede, analitik bakış açısının yerini bedensel performansların alması sonucunu doğuracaktır. Para merkezî değer oluyor ve kariyerizm güçleniyor. Bu, toplumun tümünü içine çeken bir dalga. Sizin tabirinizle “normal” olanı yakalamak için akıntıya karşı yüzmek lazım.

Müslüman mı yoksa tebaa mı yetiştiriyoruz?

Aliya İzzetbegoviçTürk gençliğine bakış “Sen kısa donla gezerken…” sözleri ile anlatılıyor. Yani bizim gençlerimiz hiç büyümeyecek mi? Ya da büyüklerin bu bakışını nasıl değiştirebiliriz?

Rahmetli Aliya bu konuda en hassas önderlerden ve düşünürlerden biriydi. İslam Deklarasyonu adıyla yayınlanan kitabında, “Müslüman mı yoksa tebaa mı yetiştiriyoruz” sorusuna cevap vermeye çalışırken, gençlerin itaat esası üzerinde yetiştirilmesinin hatalı bir eğitim tarzı olduğuna vurgu yapıyordu. “Kendi yolundan gidecek ve bunun için kimseden izin istemeyecek şeref sahibi bir nesil yetiştirme”nin gereğinden söz ederken kastettiği, tam da sizin söylediğiniz anlamda kendisine saygı duyulan, büyümesine ve kendi kararlarını almasına izin verilen bir neslin müslümanlar için kazanç sayılabileceğidir, tersinin değil. Çünkü ancak bu vasıfta gençler kendi toplumlarının köleleştirilmesine de karşı çıkabilirler.

Muhalefete tahammülümüz yok

Türk gençliğinin siyasete bakışı konusunda görüşleriniz nelerdir? Siyasetten uzak tepkisiz bir gençlik mi istiyoruz acaba?

Siyasetten uzak, tepkisiz bir toplum istiyoruz, sadece gençlik değil. Önceki sorunuz bağlamında sözünü ettiğimiz tutum sadece gençlerimiz için değil, hepimiz için geçerli. İç muhalefete bile tahammülü olmayan bir bakış açısı söz konusu. Bu bakımdan ben İslam tarihinin muhalefet doktrinlerinin de yeniden ve dikkatle okunması gerektiği kanısındayım.

Daha örneklik oluşturamadık

Türk gençliğinin yaptığı şey diğer müslüman gençler tarafından da örnek alınıyor. Bu bakımdan Türkiye’ye ağır sorumluluk düşüyor. Bu konuda, yazılı ve görsel medyanın da durumunu göz önünde bulundurursak, mevcut yapımız hiç de örnek alınacak gibi değil, diyebilir miyiz?

Herkes ve her toplum öncelikle kendisinden sorumludur. Ama elbette Türkiye’nin Balkanlar, Orta Doğu ve hatta Orta Asya ülkeleri açısından bir örneklik durumu söz konusu, bunu göz ardı edemeyiz. Ama bunun hakkını verebilmesi için, Türkiye’nin, kendi siyasetini yürüten, tümüyle bağımsız bir uluslararası aktör olması gerekiyor. Ben daha bu noktada olduğumuzu düşünmüyorum.

Gündelik çıkarlarından uzaklaşan bir gençlik lazım

Gençlerimize nasıl girişimcilik ruhu verebiliriz? İçe kapanık ve pısırık halden kurtulmak için neler yapılmalı?

Bu girişimcilik sözünün içini nasıl doldurduğumuz da önemli. Bugünkü genelgeçer anlamında girişimcilikten söz ediyorsak, ben bunun epeyce başarılmış olduğunu düşünüyorum, tabii olumsuz anlamda. Kapitalist toplumun girişimci değerlerini kazanıyoruz er ya da geç. Ama Aliya’nın sözünü ettiği anlamda haksızlığa direnen, doğrunun peşinden gidebilen ve bunun için gündelik çıkarlarından vazgeçebilen direngen bir gençlikten söz ediyorsak o başka. Bunun için, kendimiz de o doğrultuda yaşamaya ve çocuk yetiştirmeye razı olmalıyız.Alev Erkilet

Gelenek ile din arasındaki fark önemli

Türk toplumunda anneye ve kadına bakış farklı… Ama neden İslam’ın kadına bakışı tam olarak anlatılamıyor. Kur’an’da Allah hiçbir zaman kadını ikinci plana atmadığı halde toplumumuzda kadın adeta ikinci planda tutuluyor. Bunun giderilmesi için kime ne görev düşüyor? Tabii başta Diyanet kurumu olmak üzere?

Burada da gelenek ile din arasındaki fark gündeme geliyor. Gençlerin nasıl yetiştirilmesi gerektiği meselesinde olduğu gibi, geleneklerimizle inançlarımız arasındaki açıklığın ayırdına varılması gerektiğini düşünüyorum. Merhum Ali Şeriati bu konuyu pek çok yazısında ele almıştı. Ona göre, gelenekler genellikle dinle meşrulaştırılır ama köklerini dinden almazlar. Frantz Fanon’un Cezayir Devriminin Anatomisi adlı kitabında, Cezayir kadınlarının dönüşümünün tam da kendilerini müslüman özneler olarak yeniden tanımlamaları yoluyla gerçekleştiği anlatılır. Kadınlar aktif özneler oldukları bilinciyle kendi tarihsel sorumluluklarını üstlenmedikçe, Diyanet ya da başka kurumların çok etkili olacağını düşünmüyorum. Bu kişinin kendi diniyle yüz yüze gelişi ve onunla dönüşmesi ile mümkün olan bir şeydir. Kurumlar bu yüzleşmenin önüne çıkabilecek engelleri kaldırmak konusunda katkı sağlayabilirler belki.

Pozitif ayırımcılıkla kadın sorunları çözülmez

Kadına pozitif ayırımcılık konusunda görüşleriniz nedir?

Ben kadın kotaları ile ya da pozitif ayrımcılıkla kadın sorununun çözüleceğine inanmıyorum. Toplumsal meselelerin kadın ve erkek perspektifinden analizini de çok doğru bulmuyorum. Ama elbette kadına yönelik ve kadını köleleştiren çok özel sorun alanları mevcuttur, bu yadsınamaz. Bunların çözümü de, kadınların itaat merkezli değil hak ve adalet merkezli bir yaşam biçimini kendilerine yol edinmelerinde yatıyor. İçsel anlamda özgürleşmeyi başarmış bir kimseyi köleleştirebilecek bir güç yok dünyada. Bir de şu var. Başörtüsü yasağını düşünecek olursak, pozitif ayrımcılığa gerek olmadığını söyleyebiliriz. Yasakları ve engelleri kaldırsınlar yeter, kadınlar kendilerini gerçekleştirmenin yolunu bulacaklardır.

 

Fahri Sarrafoğlu sordu

Yorum yapın