TÜRKİYE’DE EKSİK OLAN MECLİS

Bu köşede defalarca söylediğim bir şey vardır değerli okurlarım, çok konuşuyoruz. Çok konuşuyoruz ve icraat yok. E canım konuşmayalım mı? Tabii konuşalım ama evde bozulan bilgisayar için anlamadığı halde bilgisayarı tost makinesi zanneden birinin ya bir açıp bakalım belki anlarız diyenlerden tutun da, ah ben başbakan olsam deyip kahve köşesinde ahkâm kesenlere kadar ne çok konuşuyoruz. Türkiye ne çektiyse işte bu çok konuşmalardan çekti…

 

Geçen hafta (isim vermeyeceğim ama siz gazetelere bakarsanız anlarsınız) iş dünyası ile ilgili sivil toplum örgütlerinin sendikaların ve odalardan yapılan açıklamaları ele aldım. Dedim ki bir hafta içinde bu örgütlerin yaptıkları açıklamalar nelerdir diye? Yani ekonomi ile ilgili kuruluşlar, iş dünyasını temsil ediyorlar. İş dünyasına dönük bir açıklamaları var mı? Krizle ilgili ne gibi önerileri var, Türkiye’nin gelecek 10 yılı için bir çalışma var mı? Ya da işsizlik için ne öneriyorlar gibi? Eee sonuç diyeceksiniz. Sonuç şu efendim bu isim vermediğim bu kuruluşlar sadece ve sadece SİYASETLE İLGİLİ açıklamalar da bulunmuşlar. Yapılan açıklamalarda o hafta ile ilgili kutlamalar veya illerimizin kurtuluş günleri ile ilgili mesajlarda var. Hatta bir kurumumuz bir gün içinde 3 ayrı basın bülteni göndermiş 3 ayrı konu ile ilgili. Bir tanesi yapacağı ziyaret, bir tanesi Ergenekonla ilgili açıklama bir tanesi de KDV indirimi ile ilgili idi. Yani isterdim ki şu araştırma raporunu yayınladık, şu konuda yayınlarda yaptık…Ama ortaya çıkan sonuç şu gündemle ilgili hangi tür gelişme olmuşsa bizim kurumlarımız, kuruluşlarımız pat hemen BASIN BÜLTENİ HAZIR gönderiyorlar.Başkanımızın konu ile ilgili açıklaması şöyle…Başkanımız bu konuda şunları söyledi vb gibi… (Bu konuda MÜSİAD’ı dışarıda tutuyorum. En az konuşan ve işini yapan kuruluş olma özelliğini koruyor. Az konuşan derken siyasetle değil ekonomi ile ilgili konuşan, araştırma raporlarına 19 yıldır devam eden bir kuruluş.)

 

Evet, bizde isterseniz bu hafta fazla konuşmayalım ve Türkiye’de eksik olan az konuşmayla ilgili hikayemizle sizi baş başa bırakayım.

 
Bir zamanlar İran’da bilginler ve sairler, “suskunlar meclisi” adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı. Üye sayısı otuz kişiydi ve bunu arttırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek, az yazmak ve çok az konuşmaktı. O zamanlar meşhur sair ve bilgin Molla Camî, bu meclisin aşkındaydı. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi. Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplanti halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi. Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler.

 
Molla Camî oraya layık bir bilgindi ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı. Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Camî’ye gönderdi. Zeki bilgin durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gül dalından küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi. Meclistekiler bu kibar cevabin manasını anlamışlardı: Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya
karar verdiler. Başkan listeye Molla Camî’nin adini ekledi. Otuz sayısının önüne bir sıfır koyarak, 300 yazdı. Bununla Molla Camî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son sekli Molla Camî’ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı.

 
Sağdaki bir sıfırı silerek, otuz sayısının soluna koydu. Yani 030 yazdı. Alçak gönüllü Molla Camî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu. Diğer üyeler bunu görünce, saygı ve hayranlıkları bir kat daha artmış olarak suskunlar meclisinin yeni üyesini selamladılar.

Yorum yapın