YAYINCI UYARDI!

Zorunlu okuma saatleri zararlı!
Erdem Yayınevi Yayın Yönetmeni Dr. Melike Günyüz ile konuştuk..

Fotoğrafa yukarıdan bakabilmek önemli

Kitap rafına uzanan çocuğunuzun eline vurmayın lütfen! Belki 30 yıldır sadece çocuklar için yayın yapan bir yayınevi Erdem yayınları. `Kitapları çocukların erişebileceği yerde muhafaza edin.` parolasıyla kendini bilen bir nesil yetiştirmeyi hedefleyen yayınevinin Yayın Yönetmeni Dr. Melike Günyüz’le hem bir iş kadını olarak, hem bir anne olarak ve hem de yayıncı olarak kısa bir söyleşi yaptık… Sizleri sohbetimizle baş başa bırakıyoruz…

Öncelikle çok kısa sizi tanıyabilir miyiz? Sektörde kaç yıldır hizmet veriyorsunuz?

1991 BÜ mezunuyum. Edebiyat yüksek lisans tezimi de BÜ’de yaptım. Eski Türk Edebiyatı Ana Bili Dalı’nda Osmanlı Şiiri üzerine doktora çalışmamı 2000 yılında İÜ’de tamamladım. Fakat bugün biraz alan değiştirerek akademik çalışmalarımı çocuk edebiyatı üzerinde devam ettiriyorum. 16 yıldır da Yayıncılık Sektörünün hemen her alanında profesyonel olarak çalışıyorum. Erdem Yayınlarında yazarlık, editörlük, genel yayın yöneticiliğinin ardından şu anda grup şirketlerimizde yönetim kurulu üyesiyim. Faaliyet alanlarımız yayıncılık, yayın satış ve pazarlama, tasarım ve matbaacılıktır. Ebru Matbaacılık olarak her türlü baskı hizmeti vermekteyiz. Ayrıca ortak proje olarak yazdığım masal kitaplarını telif haklarını da Çin Halk Cumhuriyeti, Bulgaristan, Polonya, Almanya ve Mısır’a sattık. 2010 yılında bu ülkelerde Gakgukların Maceraları adlı parmak izi ile boyanan ve oldukça farklı konuları işleyen çocuk kitaplarım yayınlanacak. 2 çocuk annesiyim.

İş dünyasında yer alıyorsunuz, hem hizmet sektörü içerisinde çalışma yapıyorsunuz. Sizce bir hanım olarak iş dünyasının zorlukları nelerdir?

İş dünyasında ekip ruhu çok önemli

Ben bir hanım olarak iş  dünyasının zorlukları ile çok fazla karşılaştım diyemem. Tabi benim birçok avantajım vardı. Bir aile şirketinde yöneticilik yapıyorum, ayrıca yayıncılık bir kadın için bence zorlukları çok fazla olan bir alan değil. Esas olan sistemi doğru yapılandırabilmek.  Doğru ekiple çalışabilmek.  Bir proje başkanı olarak doğru insanlarla çalışıyorsanız ve ekibiniz işinize olan hakimiyetinizin farkındaysa pek çok zorluğu aşabiliyorsunuz.

MÜSİAD üyesisiniz. Neden üye oldunuz? Üye olmanızın sebebi nedir? MÜSİAD size ne gibi tecrübeler kazandırdı  veya kazandırmasını bekliyorsunuz?

Teklif öncelikle MÜSİAD’dan geldi. Bunu bir onur olarak nitelendirdim ve görev yapmaya başladım. Üye olduğum günden beri Eğitim Komisyonu yönetim kurulu üyesiyim. İş dünyasında iseniz sadece kendi sektörünüzün gelişmelerini takip etmek yetmez. İthalat sektöründeki sıkıntılar doğrudan yayıncılığı etkiliyor çünkü hammaddemiz ithal ediliyor, eğitim sektöründeki tüm hareketler doğrudan bizleri etkiliyor.  Fotoğrafa yukarıdan bakabilmek, öngörülerde bulunabilmek çok önemli. İş dünyasının genel olarak nabzını tutabilmek, farklı meslektaşlarımızın sorunlarını ve çözüm yollarını gözlemleyebilmek, tecrübelerden yararlanabilmek, çözüme yönelik çalışmalarda bir sinerji alanı oluşturabilmek açısından MÜSİAD çatısı altında yer almak büyük bir avantaj.

Hanım girişimcilere tavsiyeleriniz nelerdir? Şimdiki aklım olsaydı iş dünyasına girmezdim dediğiniz oluyor mu? Yoksa girişimciliği destekliyor musunuz? Girişimci  olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Tabi ki iş hayatının da, ev hanımı olmanın da zorlukları var. Ama siz üretmeyi seven bir insansanız zaten bu zorluklar sizi yıldırmayacak bilakis size daha çok çalışma azmi verecektir. O yüzden bence hanımlarımız artık atılım yapmaktan, kabuklarından çıkmaktan korkmamalı. Hanımların elinin değdiği her şey güzelleşiyor malum. O yüzden iş hayatında daha çok hanım görmekten memnuniyet duyarım.

Siyasette yer almayı  düşünüyor musunuz? Bunun için bir çalışma veya şimdiden kendinizi yetiştirme adına bir çalışmanız var mı?

Türkiye’de siyasetçi olmak bir kimlik biçimi

Siyasi bir çalışma kendi adıma hiç düşünmediğim bir alan. Türkiye’de siyasetçi olmak maalesef bir kimlik biçimi. Bu kimlik çoğu zaman sizin tanımladığınız ve giymek isteğiniz bir biçimde sizin üzerinizde kalmıyor. Siyasi yelpazenin neresinde bulunduğunuzla ilgili olmadan, hangi hedeflerle bu alanda yer aldığınıza bakılmadan bir süre sonra bu kimlikle özdeşleşiyorsunuz. Bu, beni çok rahatsız eden bir durum. Bütün bunlara rağmen bir gün yerine getirmemiz gereken bir görev tevdi edilirse bu da kaçacağımız bir sorumluluk olmaz.

Türkiye’deki gençliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Atalet var mı? Yoksa devamlı  kendini yenileyen bir gençliğimiz mi var?

Gençlerimiz kendilerine hedef tayin etmeli

Bir sonraki neslin bir öncekinden farklı olması kaçınılmaz bir vakıadır. Her ne kadar gençlerimizi tüketim konusunda çok hırslı, kendilerine bir hedef tayin etme konusundaki ölçülerini çok gerçekçi bulmasak da bunlar ümitsiz olmayı gerektiren durumlar değil. Bütün sular nihayetinde akacakları mecrayı bulurlar. Gençlerimiz bana çok ümit vaat ediyor. Gerçekten çok iyi eğitim alıyorlar ve bizden çok daha başarılı olacaklarını düşünüyorum…

Ülkemizde okuma oranı neden düşük, neden okumuyoruz sizce?

Okuryazarlık kültürü, tıpkı ahlak eğitimi almak gibi sürece dayanan bir eğitim modeli ile gelişir. Bence temel problem konuyu ele alış biçimimizde. Yeni müfredat programı ile okullarımızda okuma saatleri var. Bütün öğrenciler aynı anda öğretmenin belirlediği bir kitabı okumak zorundalar. Oysa bir çocuğun kitap okuma özgürlüğü olduğu gibi okumama özgürlüğü, bir kitabı beğenmeme ve reddetme özgürlüğü de vardır. Okumayı temel bir insan hakkı- çocuk hakkı açısından ele almak gerekiyor. Okumak bir ceza değildir. Okumak televizyon seyretmenin ya da bilgisayarda oynamanın alternatifi hiç değildir. Okumak bir yaşam biçimidir. Çocuklarımıza nasıl okur olunacağını, eleştirel okumanın nasıl gerçekleştirileceğini öğretemiyoruz.  Dolayısıyla kendilerini ve zevklerini keşfetmelerine imkan vermiyoruz. Meşreplerine ve beğenilerine uygun kitabı seçebilme eğitimi verdiğimiz takdirde elbette ki çocuklarımız ve gençlerimiz iyi bir okur olacaktır.

Çocuk eğitiminde kitap okumak nerde duruyor?

Ahlak yaşanarak verilen bir eğitimdir

Kavram eğitimi okul öncesi dönemde tamamlanır. Bir insan kullanabildiği kelime sayısı  kadar insandır. Bir insan hayal edebildiği kadar ve yorumlayabildiği kadar insandır. Kitabın bir çocuğun hayatındaki önemi ona ahlak eğitimi vermek değildir. Maalesef son zamanlarda eğitimde kurgulanmış metinlerin kullanımı ile edebiyat birbirine karıştırılmaya başlandı. Sanılıyor ki ahlaki mesajlar içeren kurgusal metinlerle çocuklarımız gerçek birer okur olarak yetişeceklerdir. Ve yine sanılıyor ki ahlaki mesajlar içeren metinler okutarak gerçekten çocuklara bir davranış modeli kazandırılabilir. Ahlak eğitimi yaşanarak verilen bir eğitimdir. Bir çocuk kitabının çocuğa sağlayacağı birinci kazanım anadilinin inceliklerini, mecazlı anlatım biçimlerini, dilin söyleyiş ve anlatış biçimlerini kavratmaktır.

Çocuk edebiyatı  çocuğa neler katıyor?

Çocuk edebiyatı sunduğu farklı yaşam modelleri ile çocuğun hayal dünyasını zenginleştirir.  Toplumsal ilişkilerde farklı yaşam deneyimleri edinmesini sağlar, duygu ve düşüncelerin eğitilmesine katkıda bulunur ve her şeyden önemlisi bir sanatçı duyarlığı ile oluşturulmuş farklı bakış açılarını görmesine zemin hazırlar. Bir çocuk kitabının hedefi; çocuğa doğayı koru, başkalarının hakkına saygı göster, derslerine çalış gibi mesajları doğrudan vermek değildir. Bir çocuk kitabı tüm bu saydıklarımızı çocuğa düşündürten metindir.

Çocuk kitaplarının birde öğretme sorumluluğu var değil mi?

Çocuklarımız kuşatılmış bir hayat yaşıyorlar

Evet. Çocuk kitabının öğretme sorumluluğu, niçin doğayı korumalıyım? Başkalarının hakkına saygı göstermezsen neler olabilir? Derslerime çalışmazsam sonucu neler olur? Gibi sorulara cevap bulma sürecini başlatmasıdır. İlk başta da söylediğim gibi çocuk-kitap ilişkisine yeni bir pencereden bakamazsak okuyan, düşünen, yorumlayan, kendi kendine yetebilen bir nesli yetiştirmek hiç de kolay olmayacak. Çocuklarımız kuşatılmış bir hayat yaşıyorlar. Nefes alacak, çocukluklarını yaşayacak hiçbir özel anları ve alanları yok.  Çocuk kitabı bu kaos içinde çocuğa nefes aldıran, kendisini bulmasını sağlayan, özgürlüğünü hissettiren ve en önemlisi mutlu olmasını sağlayan bir arkadaş olmadığı müddetçe çocuklarımızın iyi bir okur olarak yetişmesi mümkün değil.

Fahri Sarrafoğlu sordu

netpanocom at gmail.com

Erdem Yayınları’ndan bir mini galeri için tıklayın

Yorum yapın