Çocuklarınızı zorla yarışa sokmayın


Çocuğunu dershane ve kurslara gönderen anne ve babalar dikkat!

Röportaj: Fahri Sarrafoğlu

 Uzman Psikolojik Danışmanı Kudret Eren Yavuz ile  yeni çıkan Benim Akıllı Yavrum adlı kitabı üzerine konuştuk… Özellikle çocuklarının okuması için canla başla çırpınan anne ve babalara çok önemli uyarı ve tavsiyelerde bulunan Yavuz, rakamlara baktığımızda ülkemizin akademik başarı verileri pek çok dünya ülkesinin oldukça gerisinde seyrettiğine dikkat çekti.

Benim akıllı yavrum  adlı kitabından bahsedebilir miyiz? Yeni çıkan, neden AKILLI YAVRUM… Sanki anne-babalar benim çocuğum hasta veya benim çocuğum özürlü mü acaba gibi bir düşünce mi var bilinçaltında?

Günümüzde hem ülkemizde hem de tüm dünya ülkelerinde anne babalar zekâ ve eğitim okul başarısı konularına fazlasıyla önem  vermekte ve çocuklarının zekâ ve okul başarılarının artmasına yönelik her türlü fedakarlığı yapmaktadırlar. Çevrenize baktığınızda ebeveynler varlarını yoklarını çocuklarının eğitimini okul akademik başarısını gerçekleştirme yolunda harcıyorlar. Bütün dershaneler etüt merkezleri dolup taşıyor. Fakat ilginç bir şekilde bu emeğin tam tersi yönde sonuçlarla  her yıl ülke olarak karşı karşıya kalıyoruz. Okullarımız ne yapmak istediğini bilemeyen hayatta kendini nasıl var edeceği konusunda hiçbir fikri olmayan, ahlaki değerlerini her gün biraz daha yitiren, hiçbir hedefi yaşam amacı olmayan, başarma arzusunu ve öğrenme heyecanını kaybetmiş bireylerle dolu.

benimakilliyavrum-2

Anne ve babalar kendi çocuklarının potansiyelini görmeye karşı duyarsız mı ya da kendilerini mi kandırıyorlar?

Rakamlara baktığımızda ülkemizin akademik başarı verileri pek çok dünya ülkesinin oldukça gerisinde seyrediyor. Tablo böyleyken anne babalar kendi çocuklarının potansiyellerinin görmek yerine   sürekli kaygı ve panik içinde etrafındaki daha başarılı çocuklara odaklanıyorlar.  Kendi çocuklarının yaşamda daha başarılı bireyler olması yolunun yalnız çocuklarının çok çok ders çalışmasından geçtiğini, çocuğu daha çok dershaneye göndermek, daha çok özel ders aldırmak, filancanın çocuğu gibi saatlerce ders çalıştırmak olduğunu sanıyorlar. Bunu yaparken de çocukları eğitim yolculuğunda normal kabul edilen düşüşler de dahi çocuklarını bilinçsizce hasta, tembel, gayretsiz olarak niteleyebiliyorlar.

ÇOCUKLARA STRES VE KAYGI YÜKLENİYOR

Çocuklarımıza çok mu fazla yük yükleniyor?

Ülkemizde pek çok çocuk ve genç kendi potansiyelleri üzerine düşünemeden sürekli stres ve kaygı yükleniyor ve sonuçta çocuklarımızın zihinlerinin ve ruhlarının gelişimi adına değerlendirilmesi gereken kıymetli ilköğretim yılları yeterince verimli kullanılamıyor. Yıllardır farklı eğitim platformlarında çalışan bir eğitim uzmanı olarak hemen her öğretim yılı kendini göstermek için çaresizce çırpınan ümitsizlik içinde öğretmenlerini ve anne babalarını hayal kırıklıklarına uğratmış üzgün  çok sayıda çocuk tanıdım. Bu çocukların kendilerini dünyaya gösterebilmenin yollarını bulma adına anne babaların ve eğitimcilerin yapabilecekleri o kadar çok şey var ki. Bence bir çocuğa evrende var olabileceği ve kendini gösterebileceği yolu bulmaya yardımcı olmak onun fiziksel bir sağlık sorununu tedavi etmek kadar önemli bir değer içeriyor. Bunu yapabilmenin ilk şartı anne babaların çocuklarının yeterince zeki ve akıllı olduğuna inanmaları ve çocuklarının geliştirilmeyi bekleyen ruhsal ve zihinsel potansiyelleri üzerine çalışmalarıdır. Benim akıllı yavrum eğitim sisteminin acımasızlığı içinde var olmaya ve çabasını sürdürmeye çalışan yüzlerce çocuk ve onların akılları karışık kaygılı anne babaları bir yol gösterici olacaktır.
.
ÇOCUKLARINIZI KARŞILAŞTIRMAYIN

Türk anne ve babalar genelde çocukları başka ailenin çocukları ile karşılaştırmaya adeta bayılırlar, yani çocuklarını kendi elleriyle yok ederler, bu yanlışlık konusunda sizin öneri ve tavsiyeniz nelerdir?

Gerçekten anne babalar hemen her gün çocuklarını acımasızca diğerlerinin çocuklarıyla kıyaslama konusunda oldukça eğilimliler. Anne babalarla yaptığımız görüşmelerde bu kıyaslama yöntemi ile çocuklarını başarıya özendirme ve hırslandırma niyeti taşıdıklarını ifade ediyorlar. Oysaki kıyaslamak aslında reddetmektir. Sende niye Ahmet gibi akşam derslerine daha çok çalışmıyorsun, bak Ahmet sınıfta ilk üçe girmiş sen kaçlardasın “ gibi bir anlayış çocuğun ruhunu ve özgüvenini darmadağın eden alt mesajlarla doludur. Bunu duyan çocuğa aslında anne babası “sen  Ahmet kadar başarılı ve çalışkan değilsin ve seni bu halinle kabul etmiyorum “ anlamına gelen mesajlar vermektedirler.

17162308_dsc_0358

Eleştiri ve reddetme dolu bu  mesajları alan çocuğun içinde ilk oluşan duygu anne babasına karşı kızgınlık  ve arkadaşı Ahmete karşı öfke duygusudur. Kızgınlık ve öfke duyguları öğrenmeyi tetiklemek bir yana tam tersine engelleyici ve öğrenmeyi zorlaştıran motivasyonu düşüren duygulardır.

Anne ve babanın ağzından çıkan sözlere de dikkat etmeleri de gerekiyor değil m?

Anne babaların çocuklarına karşı ağızlarından çıkan sözlerin ve bu sözlerin taşıdığı mesajların farkında olmaları çok önemlidir. Anne babalar çocuklarına dair bir beklenti içinde olduklarında bunu başkalarından örnekler vermek yerine başkalarına odaklanmak yerine yalnızca kendi çocuklarına odaklanmalı, çocuklarının neye ihtiyacı olduğu üzerine düşünerek çocuğunda var olan iyi ve güzelliklerden başlayarak çalışmalıdırlar. Çünkü kendindeki iyi ve güzelliklerin fark edildiğini anlayan bir çocuk anne babasını ve öğretmenlerini memnun etmek adına bütün gayretini ortaya koyarken, sürekli eleştirilen ve yapamadığı yüzüne vurulan kıyaslanan çocuk anne babasına duyduğu kızgınlıkla bir süre sonra her şeyi boş veren kendisi için hiçbir şey yapmayan bir bireye dönüşebilir.

Birde evde yaptığımız hata var sanırım, kardeşleriyle mukayese yapmak gibi?

Ülkemizde anne babalar çocuklarını sadece başkalarının çocuklarıyla değil kardeşleriyle de fazlasıyla kıyaslamaktalar. Adeta rekabet havasına sokularak  “ Bak kardeşin senin gibi mi çalışıyor ya da abine bak  abine ne kadar zeki?” sözlerini duyarak büyüyen çocuklarda istenen başarı performansında yükselmeden ziyade, bilinçsiz ebeveyn tutumunun bir sonucu olan kardeşler arası kin ve nefret duygularının artması ile kardeş kavgaları çatışmalar artmaktadır. Her çocuk kendi inşaa edeceği potansiyeli ile dünyaya gelir ve ehr çocuğun bu dünyada kendini birkaç yönde zeki biçimde göstereceği birkaç yol vardır. Anne babalar ne başkalarının çocukları ne kendi diğer ç.ocuklarına odaklanmak yerine her çocuğunu bireysel kendine özgü gelişime ve zeka alanlarına öğrenme tarzlarına sahip bireyler olarak değerlendirerek çocuklarına kendini zihinsel olarak daha iyiye götürebilme konusunda bilinçli rehberlik etmelidirler. Bu rehberliğin ilk şartı da yine çocuğun başarabileceğine ve eşsiz potansiyeline dair gönülden inanan bir anne babaya sahip olmasıdır.

EVLAT SAHİBİ OLMADAN ÖNCEYE DİKKAT

Çocuğa eğitim verilmesi konusunda uzmanlarımız anne karnında başlanması gerektiğini düşünenler var 0-1 yaş arası diyenler  var sizce eğitime ne zaman başlamalıyız?

Bence yetişkinler anne baba olmak üzerine çocuk sahibi olmadan düşünmeye başlamalı nasıl bir anne baba olacaklarına dair  önce kendi üzerlerinde çalışmalıdırlar. Çocuk sahibi olma yönünde bilinçli bir adımla birlikte anne babanın hamilelik döneminde kendini ruhunu ve aile iklimini kendisine emanete dilen varlığa hazırlaması önemlidir. Çocuğun dünyaya geldiği ilk andan itibaren anne babaların anne baba olma sorumluluğu başlamış demektir. Ben bütün insanlara Allahın bu dünyada iki yaşam verdiğine inanıyorum. Bunlardan biri evlat sahibi olmadan önceki yaşam 2.si evlat sahibi olduktan sonraki yaşamdır. Bir yetişkin evlat sahibi olmadan önceki yaşamında kişisel sorunları yanlış alışkanlıkları olan bir birey olabilir. Bana göre bir yetişkinin 2. Yaşamında nasıl bir birey olmayı seçtiği önemlidir. Çünkü evlat sahibi olmadan önceki yaşamımızdaki bütün yanlışlarımız yanlış alışkanlıklarımız hepsinin sonucunu bireysel olarak yaşarız fakat evlat sahibi olduktan sonraki 2. Ömrümüzde kendimiz adına tüm yanlışlıklarımızın sonuçlarını sadece biz değil çocuklarımıza da yaşatırız. Belki başlanması gereken ilk yer evlat sahibi olmakla birlikte kendimizdir. Bu gerçekten hareketle Benim akıllı yavrum kitabımdaki bir bölümde bu konuya geniş olarak yer vermeyi uygun gördüm.

Aile’de anne ve baba uyumu konusunda neler tavsiye edersiniz? Özellikle iki ayrı eğitim metodu uygulanan evde sanırım bir kargaşa olacaktır… Anne modern eğitim baba geleneksel eğitim. Ya da tersi…

Bu konuyu kitabımızda çocuklarımızın zihinlerini ve yüreklerini besleyen aile iklimi konusu içinde ele aldım. Çocukların eşsiz zihninin büyüyüp gelişme alanı evlerimizin  yuvalarımızın oturma odalarını, salonları, mutfak masalarıdır. Bütün bu yerlerde çocuklar anne babalarının birbirleri ve kendileri hakkındaki konuşmalarını dinleyerek büyürler. Bizlerin oturma odalarında anne babaların birbirinden farklı anlayış ve tutumlarının farklılığı sebebiyle ortaya çıkan tartışmalar ve çatışmalar sonucu esen rüzgâr ve aile iklimi çocuğun zihinsen ve ruhsal gelişimine zarar verir. Anne babanın kendi arasındaki ilişkide, eğitim anlayışında veya hayata bakışında yaşadığı sorunlar, birbirlerine yaptıkları acımasızca eleştiriler ve aralarında geçen çatışmalar çocukların zihinlerine kaygı ve korku sinyallerini yayar.

Çocuğunun önünde hangi okula ya da hafta sonu hangi kursa gideceğini saatlerce tartışıp birbirlerinin kalplerini kıran anne babaların  söz ve davranışlarıyla çocuklarının zihinlerini inşa etmeye başlamaları çok da mümkün görünmemektedir. Aile içinde olumlu ve huzur dolu bir iklim oluşturmak, anne baba arasında olumlu ve saygılı bir ilişkinin var olması çocuğun zihinsel gelişiminde ve öğrenmeye karşı motivasyonunun oluşumunda son derece etkilidir. Anne babalar aile oldukları evlat sahibi oldukları andan itibaren çocukları adına kurdukları hayalleri birlikte kurmalı bu hayal için ortak noktaları bulmak ve çocuklarını geleceğe ruhsal ve zihinsel anlamda donanımlı bir birey olarak yetiştirmek için ortak çalışmalı emek vermelidirler.

Okullarda çocukların fikirlerini ifade edebilmesi, düşüncelerini ortaya çıkarması konusunda maalesef çok fazla şansları yok… Özel yuvaya giden veya küçükken kişisel becerileri ortaya çıkan çocuk ilkokula başlayınca adeta köreliyor. Öğretmelere de sanırım iş düşüyor?

Elbette şu an ülkemizde çocuğun potansiyelini geliştirmeye yönelik büyük çaba ve emekler ortaya koyan pek çok okulöncesi kurum var. Okulöncesi sınıflarda çocuklarla yaptığımızı çalışmalarda  herhangi bir konuda sorulan sorulara sınıfta neredeyse bütün eller kalkarak her çocuk kendince fikrini ifade ederken ilköğretimde sınıflar yükseldikçe çocukların parmakları kalkmaz olmaya başlıyor. Okulöncesi dönemde kendisine sunulan özgürlükçü, hoşgörü temelli  zenginleştirilmiş öğrenme ortamında yapabildiklerini, hoşlandığı etkinlikleri bir bir sayan çocuklar ilköğretimin daha ilk yılından itibaren test başarısına odaklı bir sistemin içinde buluyorlar kendilerini.

CİDDİ BİR EĞİTİM VE ANLAYIŞ UCURUMU VAR

Ülkemizde özelikle okulöncesinden 1. Sınıfa geçişte ciddi bir eğitim ve anlayış uçurumu görüyoruz. Bu konuda neler söylenebilir?

Bu geçişin normal ve çocuğun gelişimsel yapısına uygun biçimde olması gerekir. Keskin ve net bir kırılma ile 2 ay öncesinde renkleri sayıları drama ile oyunlarla, görsel malzemelerle çalışan çocuklar 3 ay sonra bir an önce okuma yazma öğretme telaşına düşen bilinçsiz öğretmen tutumlarıyla saatlerce masa başında elinde gelişmemiş küçük kasları ile e yazısı yazmaya zorlanıyorlar. Birbirinden farklı devlet ve özel okullarda hem aktif hem danışman olarak çalışan bir uzman olarak bunun en somut kanıtı okullarımızda 1. Sınıfın 2. Döneminde çocuklarda okula gitmek istememe, kitap okumak istememe davranışının giderek artmasıdır.
Çocukları 1. Sınıfın 2. Dönemini okuyan anne babaların en çok sorduğu soruların başında da bu soru gelmektedir. “Çocuğum okula gitmek istemiyor, yazmak istemiyor öğretmeninin verdiği kitabı okumak istemiyor ne yapayım zorlamalı mıyım?  Bu çocuklar ilköğretim yolcuğunun daha birinci sınıfında sınıfta kaybolmaya başlayan çocuklar grubunu oluşturuyorlar öğrenmekten hoşlanmayan okulu sevmeyen okumayı sevemeyen çocuklar işte bu anlarda yetişmeye başlıyor.

Batı’daki  çocuk eğitimi ile bizim  ülkemizdeki eğitim sistemini karşılaştırırsak neler söylenebilir? Ülkemizde ki yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendirilebiliriz.

Batıdaki eğitim anlayışı  ve ülkemizdeki eğitim anlayışı arasındaki bana göre en büyük far bizim aceleci her şeyi bir an önce öğretmek çocuğa bilgiyi hemen vermeye dayalı eğitim anlayışı oluşturuyor.

Batı ülkelerindeki eğitim anlayışına ya da gelişmiş ülkelerdeki modern eğitim anlayışları çocuk gelişimine dair bilimsel gerçekleri temel alarak hareket ediyorlar. Bizim sınıflarımızda henüz soyut düşünme yetileri yeterince olgunlaşamamış 2. Sınıf çocuklarına daha başarılı olmaları daha hızlı gitmeleri daha çok test netlerine ulaşmaları için öğretmenleri tarafından soyut kavramlarla dolu bilgi yığınları dayatılmaktadır. Sadece sözlü anlatım yoluyla verilmeye devam ediyor. Gelişimsel olarak ileride olan çocuklar bu yükü kaldırıp yoluna devam ederken sınıflarımızda yüzlerce çocuk anlayamadığı kavramları anlayamadan zihinlerinde anlamlı hale dönüştüremeden ezberlemeye zorlanıyorlar.

En büyük özelliğimiz(!) iyi bir ezberci olmamız sanırım?

Bütün dünyada bilim insanlarının ortak görüş birliğine vardığı gerçek şudur ki okullarda yıllardır uygulana gelen, kuralları ve bol miktarda veriyi ezberlemeye dayalı eğitim sistemine teknoloji toplumunda daha az ihtiyaç duyulacaktır. Teknoloji ve bilim toplumunda zekanın değişik biçimleri “problem çözme yeteneği, derinlemesine düşünme, etkili kişiler arası ilişkiler ve yaşam boyu aktif öğrenme“ giderek  daha önemli hale gelecektir.

Bilgi ve teknoloji alışverişinin bu denli yoğun olduğu çağımızda insanların istedikleri bilgiye anında ulaşabildikleri bir dünyada çocuklarımıza anlayamadıkları yığınlarca bilgiyi ezberleyerek öğretmek yerine, düşünme ve muhakeme yetilerini  güçlendiren, potansiyellerini her yönüyle ortaya koyabilecekleri  ahlakı ve evrensel değerleri temel alan  eğitim ve öğretim ortamları sunulmalıdır. Bu konuda ülkemiz eğitimcilerine büyük sorumluluklar düşmektedir.

İsim: Kudret Eren Yavuz

1975 yılında Eskişehir’in Çifteler ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Çifteler’de tamamladı. 1992 yılında ODTÜ Eğitim Bilimleri Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nde eğitimine başladı. Eğitimi sırasında Psikoloji ve Psikolojik Danışmanlık eğitim programlarından çok sayıda ders alarak, 1997 yılında mezun oldu. “Çocukluk Döneminde Anne Baba Tutumlarının Çocuğun Kendini Gerçekleştirme Düzeyine Olan Etkisi” konulu tezi ile uzmanlık eğitimini tamamladı. Üniversite mezuniyeti sonrası özel kolejlerde psikolojik danışman olarak çalıştı. Duygusal Zekâ ve Çoklu Zekâ Yaklaşımı, Eğitim Kurumlarında Toplam Kalite Yönetimi konularında aldığı uzmanlık eğitimleri sonrası Yapılandırmacı Öğrenme ve Çoklu Zekâ Teorisi Uygulamaları, Yaşam Becerileri Eğitimi ve Duygusal Zekâ konularında eğitim seminerleri vermeye başladı. Katıldığı bu eğitim programlarını ilköğretim okullarında Türk Eğitim Öğretim Sistemi adına somut uygulamalara dönüştürerek çok sayıda projeye koordinatörlük yaptı. Ürettiği aktif öğrenme temelli etkinliklerle Milli Eğitim Bakanlığı 2004 İlköğretim Müfredat programları yenileme çalışmalarına katkıda bulunarak 6-7. Sınıf Sosyal Bilgiler programına yönelik sınıf etkinlikleri hazırladı. İlköğretim okullarında okutulacak ders kitaplarının hazırlanması sürecinde yayınevlerine danışmanlık yaptı. Çocuk gelişimi ve öğrenme alanlarında dergi ve gazetelerde çıkan yazılarının yanı sıra, yayınlanmış 7 kitaba ve Çocuklarda Duygusal Zekâ gelişimi konulu bir eğitim uygulama setine de imzasını atmıştır. Halen Kayseri’de özel bir eğitim kurumunda Eğitim ve Yönetim Koordinatörü olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Yazar evli ve iki erkek, bir kız çocuk annesidir.

Yazarın Kitapları

Benim Akıllı Yavrum
Çocuğunuzun Duygusal Zeka Gelişimi İçin Küçük Sağlam Adımlar
Yürekten Anne Baba Olma

Yorum yapın