GELİŞ Kİ TOPLUM GELİŞSİN

Kadının duruşu olmalı!
Hayrunnisa Avcı bir diş hekimi ve anne. Bunun dışında STK etkinliklerinde de önemli bir rol oynuyor. Tüm bunlara nasıl zaman ayırıyor?
Öncelikle çok kısa sizi tanıyabilir miyiz? Bildiğimiz kadarıyla diş hekimisiniz? Sektörde kaç yıldır hizmet veriyorsunuz?

Mesleğimi zevkle yapıyorum

1972 İstanbul doğumluyum. Tüm tahsil hayatım İstanbul’da geçti. 1994 yılında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden mezun olduktan sonra özel sektörde mesleğimi icra etmeye başladım. Bir süre özel bir poliklinikte ortaklık ve başhekimlik tecrübem oldu. 2000 yılından itibaren de kendime ait muayenehaneyi işletmeye başladım. Mesleğimi her türlü zorluğuna rağmen, severek ve keyifle yapıyorum.


Diş  hekimliği ağır olmasına rağmen yine de Sivil Toplum Örgütlerinde nasıl görev alabiliyorsunuz, daha doğrusu zamanı nasıl buluyorsunuz?

Küçük yaştan itibaren sivil toplum örgütlerinin içinde yetiştim. Bu konuda özellikle anneme çok şey borçluyum. Bana sosyal ve mesleki kimliğimi  kazanmamda, her zaman maddi ve manevi destek olan sevgili babam ve ileri görüşlü anneme bu vesileyle bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Onların teşvikleri neticesinde, bugün sosyal hayatın birçok alanıyla ilgilenme fırsatım oldu. Şefkat Vakfı ile başlayan STK’ larla tanışıklığım, HİKDE (Hanımlar İlim ve Kültür Derneği), KASAD-D (Kadın Sağlıkçılar Dayanışma Derneği), Hasta Haklarını Koruma Derneği, MÜSİAD, UHDER(Ümit Hekimler Derneği), Yeryüzü Doktorları ile devam etti. Bahçelievler Belediyesi Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyeliğini de icra etmekteyim. Bir de bunlara ilaveten belki de en çok keyif aldığım çalışmalardan biri de, 4 yıldır devam ettiğimiz Okuma Grubu…

Ve aynı  zamanda annesiniz

Evet, bir kız ve bir erkek olmak üzere iki çocuk annesiyim. Ve onları bana bahşettiği için Allah’a şükrediyorum.

İş dünyasında yer alıyorsunuz ve hizmet sektörü içerisinde çalışma yapıyorsunuz. Sizce bir hanım olarak iş dünyasının zorlukları nelerdir?

Kendinizi sürekli geliştirmek zorundasınız

Küreselleşen ve çok uluslu şirketlerin hakim olduğu iş dünyasında, bireysel olarak var olma mücadelesi başlı başına bir zorluktur. Sürekli gelişen teknoloji ve sürekli değişim de, bu zorluğu ayrıca perçinleştiren başka bir olgu. Kendinizi ve işinizi, bu koşullara paralel olarak sürekli geliştirmek ve ayak uydurmak zorundasınız. Ayrıca, tüm mesleklerin kendine has zorlukları vardır. Kendi mesleğimden örnek verecek olursam, özel sektörde hekim olarak mesleğinizi icra edecekseniz; hem çok iyi bir hekim, hem çok iyi bir işletmeci, hem çok iyi bir halkla ilişkiler uzmanı, biraz da psikolog olmalısınız ve bedeninizle birlikte beyninizin ve gönlünüzün de yorulmasını göze alabilmelisiniz.

Bütün bu zorlukların yanı  sıra, ev hanımlığı ve kendime aslî sorumluluk addettiğim anneliği hakkıyla yapmaya çalışmak tabi ki iş hayatımı ve şartlarımı daha bir zorlaştırmış oluyor. Sosyal hayatta kadına dair olumsuz algılardan dolayı daha geriden yol almaya başlamış olmanızın size getirdiği zorluklara değinmiyorum bile… Mesela hâlâ bazı hastalar bizim erkek hekimler kadar iyi diş çekebileceğimizden emin değildirler…

Sizce, kadınlara pozitif ayırımcılık yapılmalı mı?

Zihinlerdeki ayırımcılık kalkmalı

Gönül ister ki; hiç kimse ve hiçbir sosyal statü için pozitif ayrımcılığa ihtiyaç duyulacak bir sosyal hayat düzeni ve algısı içinde olmayalım. Hiç bir kişi ya da kesim, himayeye muhtaç olmasın. Ancak tabi ki pozitif ayrımcılığın uygulanması gerektiği kesimler de olacaktır; engelliler gibi, korunmaya muhtaçlar gibi… Kadınlar için söz konusu olan pozitif ayrımcılığı ise, bunlardan ayrı tutmak gerekiyor. Ben, sosyal hayatta kadınlara dönük pozitif ayrımcılık yapılmasından ziyade, zihinlerdeki ayrımcılığın kaldırılmasının daha önemli olduğunu düşünüyorum.

Aksi takdirde pozitif ayrımı yapan sistem ya da erkek, kadını tam bir muhatap olarak görmek yerine, korunup kollanması gereken bir varlık ve kendisinin lütfuyla yer edinebilen, çeşitlilik ve renk olsun diye bulundurulan bir obje olarak algılayabilmektedir. Yani pozitif ayrımcılık kavramı, algılar ve bakış açısı değişmediği sürece, kendi içinde tenâkuzunu da barındırmış oluyor…

Peki, iş  hayatında kadına özel bir ayırımcılık olmalı  mı?

Bir de “kadınlar da her şeyi yapabilir” gibi bir önermeyi ispatlama zorunluluğuna düşmeden kendi iç dinamikleri ile yola çıkılmalı diye düşünüyorum…

MÜSİAD üyesisiniz.. Neden üye oldunuz? Üye olmanızın sebebi nedir? MÜSİAD size ne gibi tecrübeler kazandırdı veya kazandırmasını bekliyorsunuz?

MÜSİAD, ülkeme ve dünyaya dair hemen her konuda söyleyecek sözü olan insanlardan istifade edebileceğim bir ortam sundu. Kişisel bilgi birikim ve tecrübelerimi sunabildiğim, sağlık politikaları konusunda söz söyleyebildiğim bir platform oldu diyebilirim.

Hanım girişimcilere tavsiyeleriniz nelerdir? Şimdi ki aklım olsaydı  iş dünyasına girmezdim dediğiniz oluyor mu? Yoksa girişimciliği destekliyor musunuz? Girişimci  olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Kadının duruşu olduğunu unutmadan yola devam etmek…

Hiç pişman olmadım diyemem ama genel anlamda pişman olmadım. Kadın girişimci olmanın gerçekten zor olduğunun farkındayım, ama üstesinden gelebileceğini düşünen, içinde bu konuda yöneliş yaşayan her kadının girişimciliğini destekliyorum. Bence yaşanabilecek sıkıntıları ön görmek, tecrübelerden istifade etmek ve öncelikleri doğru belirleyerek emek israfından kaçınmak önemli. Hepsinden önemlisi de bu toplumun aslî bir unsuru olduğuna yürekten inanarak var olmak, zihniyet dönüşümü ve gelişiminin en önemli belirleyicisinin de kadının duruşu olduğunu unutmadan yola devam etmek…

Siyasette yer almayı düşünüyor musunuz? Bunun için bir çalışma veya şimdiden kendinizi yetiştirme adına bir çalışmanız var mı?

2004–2007 arası aktif bir siyasi yaşamım oldu. Siyasetin hakkıyla yapıldığında kutlu bir iş olduğunu düşünüyorum. Ve doğru siyasetçilere saygı duyuyorum. Her zaman etkili bir hizmet alanı olduğuna inanmışımdır. Ve inandığım siyasetçiye destek olmayı da vazife olarak görürüm. Emek verilmeden eleştirmek haklı ve doğru bir davranış değil. Bireyin bizzat işinin başında çalışmak zorunda olduğu meslek grupları için siyaset biraz daha zor. Biz çalışmadığımız zaman iş yerimiz üretmeye devam edemiyor. O yüzden de bir süreliğine siyasete ara verdim. Ama uygun şartlar oluştuğunda ve faydalı olabileceğime inandığım zaman yeniden düşünürüm.

Türkiye’deki gençliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Atalet var mı? Yoksa devamlı  kendini yenileyen bir gençliğimiz mi var?

Türkiye’nin geleceğinden olduğum gibi gençliğinden de ümitliyim. Gençliğin bir kısmında atalet ve yozlaşma olduğu doğrudur. Ancak büyük bir kısmında da müthiş bir özgüven , inovasyon, geçmişe ve geleceğe projeksiyon tutabilme, analitik ve çözüme yönelik düşünebilme yeteneği olduğunu da gözlemliyorum. Manevi değerlerine sahip ama zihinsel kalıplarından kurtulmuş bir genç nesil Türkiye’yi çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine  taşıyacaktır. Gençliğin geldiği nokta veya  geleceği nokta, aslında bizim gençliğe dönük yaptığımız yatırımlara ve harcadığımız emeğe bağlı bir sonuçtur. Bu nedenle de gençliği sorgulamaktan ziyade bizim bu konudaki çabamızı sorgulamak gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ederiz efendim..

Bu röportaj fırsatını verdiğiniz için teşekkür ederim…

 

 

Fahri Sarrafoğlu konuştu

Yorum yapın