TURİSTE NE DEMİŞ?

Sanatına dünyayı sokmuyor!

Ressam Cemal Toy, yıllardır Küçük Ayasofya’nın avlusundan dünyaya dostluk mesajı gönderiyor.
Küçük Ayasofya Camii’ne gittiyseniz eğer, Küçük Ayasofya Külliyesi’nde uzun yıllar sessiz sedasız bir ressam çalışırdı. ‘Çalışırdı’ diyoruz çünkü külliyenin yenilenme sürecinde biraz ileride daha büyük bir atölyeye geçti. Toy, atölyesinde yine resimlerini yapıyor, yine öğrencileri var ve yine meraklı turistler… Cemal Toy, elinde fırça, tuvale bir şeyler çizer; etrafında meraklı bakışlarla onu izleyen turistlerden hiç etkilenmeden çizmesine devam eder. Bazen bir mevlevi çizer, bazen bir cami, bazen bir başka İstanbul silueti… Ama o hep çizer. Yıllardır Küçük Ayasofya’yı bırakmadan, her Cumartesi-Pazar gelir, adeta bir ibadet vecdi ile çizmeye devam eder. İşte biz de ressam Cemal Toy ile sizin için kısa bir röportaj yaptık.
Farklılıktaki güzelliği yakalamak gerekiyor

Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Yok olmakta olan kültürlerin izlerini süren bir sanatçıyım. İstanbul’daki cami, kilise, havra ve diğer tarihî mekânlar beni çok etkiliyor. Resimlerimde onlar yer alıyor. Bazen soyut öğeler içerisinde genelde tarihî vurgular öne çıkıyor. Bunu çok seviyorum. Farklılıklardaki güzelliği yakalamak gerekiyor.


Resim yaparken sizi saran duygu nedir?

Tabii ki karşımızda değişik milletlerden insanlar var. Benim konumum Sultanahmet’te olduğu için dünyanın her yerinden insanlar geliyor. Dillerini bilmediğimiz farklı insanlar geliyor. O insanlara hitap ediyorum. O insanlara mesaj ulaştırmalıyım. İşte öyle bir şey yapmalıyım ki, bütün sembollerden arınarak bir şeyler anlatmalıyım. Sadece renklerle bir şeyler anlatabilmek, bu hem zor hem kolay bizim için…

Renklerle ve sembollerle mesaj dediniz; biraz açar mısınız?

Renkler ve sembollerle insanlara bir şeyler verebilmek. Yani iletişim olarak herhangi bir dil yok, herhangi bir söz yok. Sadece renkler var, resimde kullanılan figürler var, o kadar. Dilini bilmiyoruz ama renkler bizim yerimize konuşuyor. Bütün amacım bunu yaparak insanları derinden etkileyebilecek görüntülere ulaşabilmek, onlara samimi mesaj verebilmek. Sadece turistik bir iş olarak değil de, onların ruhuna hitap edecek, oradan yakalayabilecek işler. Bu şekilde resim yapabilmek istiyorum, onların ruhuna hitap edebilecek işler…

Her insanın ve özelde sanatkârın, üslubunu oluştururken etkilendiği kişiler vardır? Size etki yapan kim veya nelerdir?

Temelde insanın zamanla oluşan bir üslubu var. Bu oluştuğunda zaten etkilendiğimiz insanlar var. Manevi büyüklerimiz var. Tasavvuf bu konuda en büyük okuldur. En büyük etkileşimdir. Onlardan etkileniyoruz. Bir de kullandığımız renkler var, minyatürdeki renkler var, hepsini birleştirdiğinizde zaten, onların hepsi bir mesaj oluyor. Bir kubbeyi, bir ebruyu, bir süslemeyi gördüğümüzde belki bize alışık olduğumuz bir motifmiş gibi gelebilir ama yabancılar için öyle değil… Bir resim yaparken aslında birebir resmi seven insanlarla da bir arada olduğumuz için onlar da bizi etkiliyor. Bu birazcık karşılıklı oluyor.

Heyecansız bir şey yapılmaz

Günümüzde en büyük sıkıntılarımızdan birisi heyecansız olmamız… Siz heyecanı nasıl buluyorsunuz, size heyecan veren şey nedir, bunu resme nasıl yansıtıyorsunuz?

Heyecansız bir şey yapılmaz; öbür türlü zanaatkârlık olur. Kalbimizde olan şeyler bizi diri tutuyor. Kalbimizde, ruhumuzda bizi yaşatan şeyler neyse onlar bizi diri tutuyor. Bizden 7–8 senedir resim alan bir İngiliz aile var. “Senin yüzünde -40 yaşında olmana rağmen- hiç çizgi yok, bunun sebebi nedir” diye bana sordu. Ben de dedim ki, “resim yapmaktır herhalde.” Sonra, “camiye gidiyor musunuz” diye sordu. “Evet, gidiyorum” dedim ve buna ilaveten cüzdanımı gösterdim. “Para gönlümde değil, cüzdanda olur. Parayı cüzdanda tutmaya çalışıyorum” dedim. Önemli olan dünyayı kalbe sokmamaktır.

Günümüzün gençliğinde merak var; ama saman alevi gibi geçip, gidiyor? Bunu heves değil de bir hal olarak nasıl gençlere verebiliriz?

Rahmetli Mustafa Düzgünman vardı, ebrucu. Ondan ebru öğrenmeye gelenleri çok basit bir testten geçiriyor. İlk önce, “senden ebrucu falan olmaz” dermiş. Ve beklermiş “acaba öğrenci tekrar gelecek mi” diye? Yani önce sabır ve sebat ararmış. Benim de pek çok öğrencim var. Üniversitede hocalık yapanlar var, doktor olanlar var. Grafiker olanlar var. Resim sergileri açanlar var. İlk önce onlara epey kabarık bir liste veriyorum, “şu malzemeleri al diye… Eğer zorluğa katlanıyorsa öğrenci olarak kabul edebiliyoruz. Böyle öğrencilere de ben bütün kalbimle yardımcı olmaya çalışıyorum.

Neden birçok ünlü sanatçı sağlığında değil de öldükten sonra kıymete biniyor?

Sabır çok önemli… Bazen yaptığımız resimlerin çoğu durur, satılmaz veya insanlar farkında olmazlar. Çoğu ressamın hayatı boyunca yaptığı eser satılmamış. Çoğu da intihar etmiş; sebebi de toplumun onları dikkate almaması. Türkiye’de de yaşarken birçok sanatçının kıymeti bilinmiyor. Bunda yaşam tarzının da etkisi var. Bizim toplumumuzda sanat bir zamanlar hepbir himaye altında destek görüyordu. Osmanlı padişahları hep sanatı ve sanatçıyı desteklemişlerdir. Artık Türkiye’de de bir şeyler değişiyor; eskisi gibi değil… Sanat ve sanatçının kıymeti artık anlaşılıyor.

Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Gençlerimize şunu tavsiye ediyorum: İster doktor olsun, ister mühendis; ne işle meşgul olurlarsa olsunlar ama mutlaka bir sanatla uğraşsınlar. Bunu hobi olarak değil; severek, ciddiye alarak yapsınlar. Gençlere şunu söylüyorum sık sık: Sizin gibi olan çok kimse var,  yani aynı meslekte olan birçok insan var. Ama sizi diğerlerinden ayıran bir farklılığınız olmalı; müziğe, sanata karşı meyliniz… Bir kalemi tutup da hat yazmanız size ayrıcalık kazandıracak. CV’lerinde “şu şu konuda bilgim var” ya da “şu şu hat sanatçılarını tanıyorum, şu ebruyu tanıyorum, şu müzik aletini çalıyorum” dedikleri zaman kendilerine bir zenginlik ve farklılık katacağını düşünüyorum bu yazdıklarının. Bu farklılık aynı zamanda hayatın rutin seyrinden çıkmak için de onlara faydalı olacak. Yani hayatlarının her döneminde sanatla uğraşmak insanlara fayda ve ferahlık getirmiştir. Ayrıca öyle öğrenciler var ki, tıp fakültesi öğrencileri özellikle, geliyorlar buraya, hayatın yoğun stresinden kurtulmak için resmi tedavi olarak görüyorlar. Sanatın insanı rahatlatan bir

yönü de var. İnsanın manevi zenginliği diye düşünüyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Fahri Sarrafoğlu konuştu

Yorum yapın