DÜNYA BİZİ BEKLİYOR

Sahte dertlerle uğraşmayın!
Genç Dergi Yayın Yönetmeni Lütfi Arslan ile “genç” ve “gençlik” üzerine konuştuk.

Genç dergisi Yayın Yönetmeni Lütfi Arslan’la kısa bir sohbet yaptık. Arslan’nın gündeminde “dert çağrısı “ var… Ve sohbetimize başlamadan yukarıdaki satırları bizlerle paylaştı…

Neden genç dergi neden gençlere dönük bir dergi diye sorsak kısaca neler söylenebilir?

Sahte dertlerle uğraşmayın

Gençler; kapitalist dünyanın, moda, müzik ve biraz da cinsellik dışında nabzını nasıl tutacağını kestiremediği bir alanda yaşıyorlar. Aslında çocukluk ve yetişkinlik gibi iki temel alanın arasında “muvakkaten” duran bir kitlenin nabzını ölçmeye kalkışmak ekonomik anlamda rantabl olmayabilir.



O yüzden gençlikle ilgili ürün ve konseptler bir kaç alana sıkışmış durumda. Biz evvela bunu aşmak istedik. Ama bunun ötesinde şöyle bir hedefimiz de oldu: Gençler çok kritik bir zaman diliminde hayatlarının en stratejik kararlarını almak zorunda kalıyorlar.

Muvakkaten yaşanan bu dönemi en az hasar ve azami verimle geçirmeleri gerekiyor ki ileride pişman olmasınlar. GENÇ, bu noktada onlara “sahte dertler seni yakalamadan sen hakikisinden bir dert bul” teklifini yapıyor. Eğer derdin hakikisini bulabilirlerse şu an ellerinde bulunan nimetin yani gençliğin ebedileşebileceğini söylüyor.

Piyasada halen yayınlanmakta olan başka genç dergileri de var.”Genç Dergisi”nin farkı nedir diğerlerinden?

Çok basit aslında; GENÇ, eğlenelim demiyor, dertlenelim diyor. Çünkü bu dünyada gerçek rahatlığın ancak bir dert edinmekten geçtiğini düşünüyor. Bunu yaparken de hemen her ilgi ve yönelişe hitap edebilecek bir yürek ve zihin genişliği içerisinde oluşturuyor muhtevasını. Duruşu net, bakışı net, sözü net GENÇ’in. Biz sanal oyunlarla geleceğin Fatihlerinin yetiştiğini düşünen, cinsiyet bulamacına hayır diyen, “Dünya bizi bekliyor” diye geleceğe ümitle bakan, GENÇ Peygamber ve GENÇ dostlarının izinde bir ömür sürerken gönülle olup gönüllü kalmayı seçen gençleriz. Sadece muhtevamız değil, yayın kurulumuz ve yazarlarımız da GENÇ.

Sadece dergi değil aynı zamanda gençlerle de birebir etkinlikler de düzenliyorsunuz. Yani yayıncılıktan öte bir çalışma var. Anadolu’ya gidiliyor veya onlar buraya çağrılıyor… Bununla ulaşılmak istenen hedef nedir?

Kendi okuyucumuzu doğurmak zorundayız

Dergicilik bitiyor ama gönüllü faaliyetler ve birliktelikler, insanların aidiyet hissi duyabilecekleri ve kendilerini faydalı hissedecekleri ortak platformlar kıymete biniyor. Dergicilik bitmesin diyorsak, kendi okuyucumuzu doğurmak, doğan okuyucuya da “al dergi senindir, büyütmek de, biçimlendirmek de, şekillendirmek de sana aittir” demek gerekiyor. Dergiler meçhule gönderilen birer mektup olmaktan çıkmalı, yazarı ve okuyucusu ile birlikte yazılan ortak metinlere dönüşmeli. Bu ise ortak bir kimlik çerçevesinde olur ancak. Peki bu nasıl gerçekleşecek? Buluşarak, konuşarak ve halleşerek…

Genç Dergi’nin 2010 hedeflerinden kısaca söz  eder misiniz?

Kendi kendisini döndürebilen ekonomik yapısını geliştirerek sürdürmek. En az iki gençlik şöleni düzenlemek. Üsküdar merkezde bulunan merkezinin gençlik ve kültür merkezi olması yolundaki faaliyetlere hız vermek. Hasılı, 2010’un ötede elimize verilecek defterimize ayrılan sayfalarını hayırla doldurmak…

Türkiye’de çok değil sadece 5 yıl öncesine göre Türk gençliğini değerlendirebilir misiniz? Yani eskiden içine kapanık bir gençliğimiz vardı. Artık açılıyor veya kendini ifade edebiliyor diyebilir miyiz?

Kimin ne söylediği değil kimin neyi söylediği önemli

Gerçi bu da genelleme olacak ama gençlere yönelik genellemelerin hükmünün kalmadığı bir gençlikle karşı karşıyayız. İki senede bir, tarihin başından bu yana üretilen bilgi katlanıyor. Bu süre, 2010 sonunda 72 saate inecek. Bu kadar çok bilginin olduğu, bilgiye erişim kaynaklarının çok çeşitlendiği bir vasatta kimin ne söylediği değil kimin neyi niye söylediği önemli.

Kendini rahatça ifade etmek bir kıstassa, evet bu manada bir gelişme olduğu söylenebilir ama kendini ifade edenlerin ne için bunu yaptığını kıstas olarak alacaksak bir gerilemeden bahsetmemiz gerekiyor. Bilgiye erişenler, eriştiğini paylaşanlar ve bilginin güç olduğunu fark edenler, yaşıtlarına ya da çağdaşlarına fark atacaklar. Ama nereden geldikleri ve nereye gittiklerine dair o temel bilgiyi buna eklemezlerse atacakları farkın hiçbir anlamı olmayacak. Dün daha az şey bilip, niye bildiğini bilenlerin yanında onlara biz gerici diyeceğiz. Gerici öteye talip olmayıp, dünya ile yetinen, dolayısıyla geride kalandır. Geride kalan, geride bırakılır.

Sizce gerek Sivil Toplum Örgütlerinin gençlere bakışı nasıl sizce? Nasıl olmalı. Siyasi partiler gençleri oy deposu olarak görüyorlar sanki.

Birileri “Gençler…” diye konuşmaya başladı mı orada bir göz boyama olduğunu düşünebiliriz. Gençler kendilerine böyle hitap eder mi? Onlar biz diye başlayacaklardır sözlerine. Dolayısıyla onları “biz…” diye konuşabilecekleri faaliyetlere yönlendirmeyen her sivil toplum örgütü göz boyamacılık yapıyor demektir. Bunu yapanlar, sivil toplumun öne çıktığı şu devirde varlık sebeplerine ihanet ediyorlar demektir.

Gençlerin önünü açmak için hükümet birtakım çalışmalar yapıyor. Özellikle müteşebbisliği hızlandırmak için. Sizce hükümet tarafından yapılması gerekenler nelerdir? Yani gençlerin sorunlarına çözüm için sizce en acil neler yapılmalı?

Dünya bizi bekliyor

GENÇ’i ilk çıkarttığımız zaman anket yaptık. Nasıl bir dergi istersiniz diye tam 3000 kişiye sorduk. Sonra birebir gençlerle görüştük. Uzmanlara danıştık. Her çıkarttığımız sayıdan sonra geri bildirimler almaya gayret ettik. Bunlar yapmaya da devam ediyoruz.

Hiçbir zaman en iyisini yapıyoruz demedik, daha iyisini nasıl yapabiliriz, bunun derdini güttük. Alakasız bir cevap mı oldu? Hiç zannetmiyorum. Herkes işini iyi yapmak için sürekli bir gayret içinde olur, danışır, istişare eder ve bilmediği konularda ahkam kesmezse acil olarak yapılması gerekenleri yapmış olur.

Sadece Türkiye’de değil İslam ülkelerindeki gençliği de göz önüne alırsak… Türkiye’deki gençliğin yaptığı çalışmalar veya gençlere yapılan yatırımlar diğer ülkelere de örnek oluyor diyebilir miyiz? Bu bağlamda Türkiye’nin daha ciddi ve ağır bir görevi var diyebilir miyiz?

Bir kapağımızı hatırladım şimdi: Dünya Bizi Bekliyor. Ne yaparsak örnek alınacağız. Gündönümünde geldik diye tarihi, kaderi ve nasibimizi suçlayacak halimiz yok. Ecdadımız sabır imtihanı verdi, bize düşen imtihan ise şükür.

Hep beraber daha da güzel günler göreceğiz. Şartlar bizi büyük olmaya zorluyor. Türkiye bir zamanlar olduğu gibi yeniden öne düşecek ve tarihi arkasından sürükleyecek. Burada önemli olan bu işin kiminle yapılacağı. Biz okuyucularımıza bu işi yapacaklar gözüyle bakıyoruz. Bundan daha ciddi ve ağır görev olur mu?

 

Fahri Sarrafoğlu bizler için sordu

Yorum yapın