İşimizi güzel yapıyor muyuz?

Efendim okuyucularımız son iki haftadır yazdığımız yazılara yönelik elektronik posta ile düşüncelerini hatta bazen ağırda olsa eleştirilerini gönderiyorlar hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum… Eleştiri faslı ise şöyle… Yani şimdi nereden çıktı bu inovasyonmuş, yok müşteri deneyimiymiş, bizim kendimize has yönetim şeklimiz yok mu? Tüm bu kavramları biz batıdan mı alacağız ya da almak zorunda mıyız…? Osmanlı 600 sene bu kavramları bilmeden mi yönetti koskoca imparatorluğu diye soru ve eleştiriler var. Dostlarım, öncelikle haklısınız bu kavramlar yeni değil. Bu kavramlar aslında hepsi Kuran-ı Kerim’in içinde var.

Hepsi Mevlana’nın hikayelerinde örnekleriyle açık açık geçiyor. Ama gel gelelim İnovasyon-Müşteri Deneyimi-Kaizen-Mor İnek gibi kavramları maalesef batıdan alıyoruz. Çünkü iş dünyası adeta İslami terimleri duyunca ve işte ayet böyle söylüyor deyince offfff aman ya yine vaaz vermeye başladı diyorlar… Onun için verilecek hapın içeriği aynı ama kapsülü değişik şekilde hastaya veriliyor olay aynen böyle… Yoksa “ Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever” (Bakara, 2/195) âyeti ne kadar anlamlıdır. İşinizi kim olursanız olun işinizi güzel yapacaksınız ki Allah’ta sizi sevsin. Allah’ın sevmesini kim istemez o zaman biz de işimizi güzel ve en iyi şekilde yapmaya gayret ederek Allah’ın sevdiği gibi bir kul olmalıyız..

Sanırım geçen hafta Cuma günü Türkiye’nin hemen hemen her camisinde aşağıdaki hutbe okundu ama aklımızda ne kadar kaldı bilmiyorum. Bir kez daha hatırlatmak istiyorum: ”Dinimiz, tüm yararlı işleri Allah’a kulluk kapsamında bir ibadet olarak nitelendirmekte, yapılan işi önemseyip güzel ve sağlam yapmayı emretmektedir. Sevgili Peygamberimiz “Allah her şeyde ihsânı farz kılmıştır…” buyurarak, insanın yaptığı her işi ve görevi kurallarına ve tekniğine uygun olarak, sağlam, güzel, kaliteli, en iyi ve en mükemmel bir şekilde yapmasını istemektedir.

Sevgili Peygamberimiz diğer bir hadis-i şeriflerinde de “Yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur” buyurmaktadır. yapılan işin güzel olabilmesi için öncelikle niyetin düzgün olması ve kişinin; “işini güzel yapma” arzu ve gayreti önemli görülmüştür. Bu arzu ve gayret insanı, işlerinde başarılı, kendini yenileyen, yapıcı bir niteliğe sahip kılar. Vicdanı temiz bir mü’min, hangi işte çalışırsa çalışsın “saatini doldurma” ve “baştan savma” şeklinde bir anlayışa sahip olamaz. Böyle bir anlayışla yapılan işten elde edilen kazancın helal olmayacağı da asla unutulmamalıdır. Allah, işinin gereğini yapan bütün insanları sever. Dürüst hizmet sunan bakkal ve esnaf Allah’ın hoşnutluğunu kazanır. Sorumluluk bilinciyle annelik-babalık görevini sürdüren ve çocuklarına İlâhî emanet gözüyle bakan aile direkleri Allah’ın sevgisini elde eder. Yönettiği işin, insanın, hayvanın ve eşyanın hak ve hukukunu koruyan yönetici Allah’ı sevindirir ve sevgisini hak eder. Müşterisine kaba davranmayan sürücü ya da yardımcısı; kendisine hizmet sunan şoför ve muavinine yardımcı olan yolcu; sürüsüne tam sahip olan çoban ve daha pek çok hizmet ve iş erbabı bu kategoride değerlendirilebilir. Allah, hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz; çünkü O’nun bu konuda sözü vardır: “Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz işi iyi yapanların ecrini zayi etmeyiz.” Bu satırların yazarı kardeşiniz 1988 yılında A.Ü İletişim Fakültesinden mezun olduğunda internet yoktu, faks makinesi yeni yeni geliyordu bilinmiyordu bile. Yazılar tipo baskı dediğimiz sistemle uzun ve meşakkatli bir şekilde diziliyordu. Kurşun eriyecek, oradan harfin üzerine gidecek o kalıp olacak, sonra harfler teker teker alınıp kumpasa konulacak. vs…vs… Şimdi ben bunları öğrencilere anlattığım zaman gülüyorlar. Neden çünkü şu anda bir muhabir bir haber takip ettiği zaman, hemen kağıt kalemini çıkarmıyor, ya da teybini masaya koymuyor. Ya hemen çıkarıyor diz üstü bilgisayarını hemen yazıyor. Konuşma bitti mi hemen çıkartıyor cep telefonunu internete bağlıyor yazdığı haberi ve resmi hemen çalıştığı gazetenin yazı işlerine gönderiyor… Öbür taraftan teknolojiyi bilmeyen toplantı bitince kalkacak gazetesine gidecek. Kaseti çözecek, kaseti bilgisayara aktaracak. Haber yapacak…çak çak…Ama işini güzel yapan, yenilikleri takip eden kişi daha az çalışıp daha çok iş yapacaktır… Öyle değil mi?

Bilgi olmadan tek başına gönül bir işe yaramaz. Yani bir işi sevmek güzel şey ama o işin de bilgisine sahip olmalıyız. Yoksa tek başına işimizi seviyoruz demek kendimizi avutmak olur. Hangi iş üzerindeysek o işimizi geliştirmek o alandaki yenilikleri takip etmek zorundayız.

 

Yorum yapın