VAVEK Başkanı: Hak aramayı bilmiyoruz

1997’de kurulan ve Vergi Konseyi Genel Kurulu’nda da temsil edilen, Vatandaşın Vergisini Koruma (VAVEK) , Bireylerin, ödedikleri vergilerin toplumun çıkar ve yararlarına uygun olarak harcanıp harcanmadığın kontrol ediyor.

 

Röportaj: Fahri Sarrafoğlu

SON DEVİR

Kısaca VAVEK deyince ne anlamalıyız? VAVEK ne yapıyor?

Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği (VAVEK) bu amaçla, Batı ülkelerinde yerleşmiş olan vergisini ödeyen vatandaş bilincini Türk vatandaşında da oluşturmak için kuruldu. Vatandaşın özellikle vergi konusunda bilinçlenmesini isteyen VAVEK’in amacı bilinçli bir vergi mükellefi oluşturmak. VAVEK Başkanı Kazım Yılmaz ile yaptığımız röportajın ayrıntıları şöyle:

Şikâyet etmeyin gelin hak arayalım

Sizinle daha önce de röportaj yapmıştım, sizce aradan geçen süre içerisinde vatandaşın hakkını arama konusunda ya da kendi hakkına sahip çıkma noktasında bir gelişme var mı?

Vatandaşın hakkını koruma konusunda pek de duyarlı olmadığını biliyoruz. Bu bir davranış biçimi, bir yaşam tarzıdır. Davranış biçiminin, yaşam tarzının değişmesi de kolay olacak bir şey değil. Dolayısıyla önemli, kayda değer bir gelişme olduğunu söyleyemeyiz. Ama bu hiç gelişme olmadı demek de değildir. Bu konudaki gelişmenin yavaş olduğunu söylemek daha doğru olur.

Türkiye hala vergi oranları konusunda lider mi? İletişim, kurumsal vb gibi bu konuda gelinen nokta konusunda bilgi almamız mümkün mü?

Vergi oranlarının yüksekliği tek başına anlamlı bir ölçüt değildir. Vergi yükü hakkında bir değerlendirme yapılırken vergi oranlarının yanında milli gelirin, gelir dağılımının ve verginin nerelerden alındığının da dikkate alınması gerekir. Örneğin, evine ekmeği zor götüren kişinin gelirinden vergiyi yüzde 5 oranında dahi alsanız onun için çok ağır bir yüktür. Bunun dikkate alınması gerekir. Aksi halde bir zamanlar sıkça yapıldığı gibi Almanya’daki domates fiyatı ile Türkiye’deki domates fiyatını karşılaştırıp Türkiye’nin çok ucuz bir ülke olduğunu, fiyatların yükselmesinin sakıncası olmadığını söylersiniz. Oysa iki ülkenin insanlarının alım güçleri arasında uçurum vardır.

Vergi de bu durum nasıldır? Karşılaştırmayı nasıl yapmamız gerekiyor?

Vergi de öyledir. Kişi başına geliri 10 bin dolar olup gelir dağılımı da çok bozuk olan bir ülkedeki vergi oranları ile kişi başına geliri 30 bin  dolar olup gelir dağılımı da daha adil olan bir ülkenin vergi oranlarını kıyaslamak çok doğru değildir. Çünkü ödeme güçleri aynı değildir. Kayıt dışı ekonominin boyutları da vergi kıyaslamalarında önemlidir. Kayıt dışı ekonominin yüksek olduğu bir ülkede gelir vergisi oranları yüksek olunca bütün yükü belli kesimler çekiyor demektir. Başlı başına bir adaletsizlik göstergesidir.

Kısaca söylemek gerekirse, bizdeki sorun vergi oranlarının yüksekliğinden daha çok kayıt dışı ekonominin yüksek olması ve bazı kesimlerden düşük oranda vergi alınmasının tercih edilmesi nedeniyle verginin ödeme gücüne göre alınmaması, alınan verginin de yerinde ve doğru harcanmamasıdır.

Verginin nereye harcandığını sorun

VAVEK olarak baskı gücü oluşturma konusunda vatandaşlarda beklentileriniz nelerdir?

Vatandaştan ödediği verginin nereye ve nasıl harcandığını sorgulamasını bekliyoruz. Ancak bu şekilde ödediğimiz vergiler devletin asıl işlevini yerine getirmesinde ve verimli olarak kullanılır. Vatandaş da bu şekilde ödediği verginin karşılığını alır.

Aynı şekilde vergi ödeyen vatandaşın vergilerin adil olarak ve ödeme gücüne göre alınmasını sağlamak için baskı grubu oluşturması gerekir. Vergi alınmayan yerlerden vergi alınması vergi ödeyenin vergi yükünü azaltacaktır. Öyle ise vergi ödeyen vatandaşın vergi alınmayan yerlerden neden vergi alınmadığının hesabını sorması gerekir. Eğer teşvik edilmesi gereken bir şey varsa vatandaşa o alanın neden teşvik edildiği anlatılabilir.

Bir taraftan nereye harcanıyor diye sorgularken bir taraftan da vergi vermeli sanırım. Hem vergi vermeyecek hem de sorgulama mı yapacak?

Vatandaşın önce kendisinin vatandaş olarak devletin kamu hizmetlerini yerine getirebilmesi için vergi ödemesi gerektiğini bilmesi, o sorumluluğu üstlenmesi, ondan sonra da bu yükün adil paylaşılıp paylaşılmadığını, ödenen verginin yerinde ve verimli kullanılıp kullanılmadığını denetlemesi gerekir. Günümüzde et etkin denetim sivil toplumun denetimidir.

Sizce şu an hükümetin acil ne yapması gerekiyor? Yani sizce TBMM’nin ilk yasama görevi ne olmalı?.

En acil konu hem insani hem de ekonomik olarak büyük kayıplara yol açan, adına ister terör sorunu ister Kürt sorunu densin, insan kayıplarına ve sürekli ağır bir bütçe yüküne yol açan sorunun çözülmesi gerekir. Ülkenin üzerinden çok büyük bir yük kalkacaktır.

Yeni anayasada “vergide adalet “ilkesi yer almalı

Yeni anayasa içerisinde vergi konusunda neler olmalı? Nasıl bir vergi sistemi bizzat anayasanın içerisine sizce girmeli

Yeni Anayasada yer alması için pek çok şey söylenebilir ama Anayasanın bir çerçeve yasa olduğu dikkate alındığında sadece çerçevede yer alması gereken şeylere bakılmalı. Bu çerçevede, verginin genel ve adil olacağı, ödeme gücü ilkesini ve emek gelirleri lehine ayırım ilkesini esas alacağı hükmü mutlaka yer almalıdır. Yürütme erkinin vergi ile ilgili yetkilerinin sınırları net olarak belirlenmeli, kanunla belirlenen sınırlar içinde oranları değiştirmek ve usule ilişkin düzenlemeler yapmak dışında vergisel düzenleme yapma yetkisinin olamayacağı açıkça belirtilmelidir. Mevcut durumda gerek Bakanlar Kurulu’na gerekse Maliye Bakanlığı’na verilmiş çok fazla ve geniş yetkiler vardır. Bu yetkiler uygulamada çoğu zaman vergi koyma-kaldırma yetkisi durumuna gelmekte ve vergilerin yasayla konulup yasayla kaldırılması şeklinde ifade edilen, vergilerin halkın iradesiyle konulması ve kaldırılması ilkesine ters düşmekte, hatta keyfileşme denilebilecek noktalara gelebilmektedir.

Vergide önce adalet ilkesi olsun diyorsunuz, birinci öncelik bu sanırım?

Bu ilkelerin yaşama geçirilmesiyle vergiler adil olacağı için, herkesten bu yüke katlanması istenebilir ve bunun için zorlanabilir ve onlar da vergi ödemek konusunda daha istekli olurlar.

Anayasada yer almasını gereken bir başka husus olarak da; çok sık başvurulan, yarattığı adaletsizlik nedeniyle vergi ödeme isteğini azaltıp, kaçırmayı özendiren vergi affının tanımının yapılmasını ve TBMM’nin nitelikli çoğunluğu ile çıkarılmasının sağlanmasını görüyoruz. Vergi affının tanımı, “vergisini zamanında beyan etmeyen ve/veya ödemeyenleri bu vergilerden vazgeçmek veya yaptırımlardan kurtarmak üzere yapılan her türlü düzenlemedir” şeklinde olmalıdır.

Nereye harcandığı sorgulanmalı

Peki, vatandaş denetlemeyi nasıl yapmalı?

Vergi ödeyen herkesi ilgilendiren bir konu da, ödenen vergilerin nasıl kullanıldığının denetlenmesidir. Bu denetim, harcamanın yerinde ve doğru olması için zorunludur. Bütçe hakkı diye adlandırılan, hükümetin vergi toplamak ve harcama yapmak için TBMM’den izin alması demokrasinin vazgeçilmez unsurlarındandır. İzin veya yetki vermek denetleme hakkını da birlikte getirir. Yani bütçe hakkı izin vermenin yanında gelirlerin izin verilen harcamalar için mi yoksa başka harcamalar için mi kullanıldığının, doğru kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesini de içerir. Harcamaları denetlemek, yapılmasına izin vermek kadar önemlidir. Bu nedenle devletin harcamalarını nasıl yaptığı, bütçeyi nasıl uyguladığı Bütçe Kanunundan ayrı bir Kanunla, Kesin Hesap Kanunuyla yapılır.

Bu nedenle kesin hesap kanunlarının TBMM sürecine ilişkin olarak Anayasada yer alan hüküm değiştirilmeli, Meclisin hükümet harcamaları üzerindeki denetimi etkinleştirilmelidir. Bu bağlamda, kesin hesap kanunu görüşmeleri için TBMM’de özel bir komisyon oluşturulmalı, kesin hesap kanunu görüşmelerine sivil toplum örgütleri temsilcilerinin katılması sağlanmalıdır.

Kanayan yaramız KAYITDIŞI EKONOMİ konusunda neler yapılmalı? Bu konuda önerileriniz nelerdir?

Bu konu çok uzun yıllardan beri konuşuluyor. Bu gidişle de daha uzun yıllar da konuşulacaktır. Yapılmayan, uygulanacağı söylenmeyen öneri kalmadı. Ama pek dillendirilmeyen bir husus var, o da kayıt dışı ekonominin kayda alınması için ön koşuldur: Devlet kayıt dışı ekonomiyi kayda almaya niyetli ve istekli olmalıdır.

Tek başına Maliye Bakanlığı’nın alacağı cezaya dayanan önlemlerle kayıt dışı ekonomi kayda alınamaz. Bu da zaten görülmüştür.

Bütçe kavramını bilmeden harcama yapıyoruz

Ülkemizde tasarruf konusunda yapılanları yeterli buluyor muyuz? Halk ve devlet sizce daha fazla tasarruf yapmalı mı?

Halkın tasarrufu ile devletin tasarrufu farklıdır. Halk gelirine göre harcamalarını belirlemek durumundadır. Ama ne yazık ki halkımız aile bütçesi kavramını ve davranış biçimini bilmediği için tüketimi teşvik ve özellikle de gösteriş için tüketimi teşvik tuzaklarına kolay düşüyor. Bu nedenle de gelecekteki gelirini harcıyor, yani borçlanıyor. Aile bütçesi yapmayı öğrense gerisi çok daha kolay ve iyi olur.

Devletin durumu nasıldır? Devlet nasıl tasarruf yapmalı?

Devletin durumu daha farklıdır. Önce harcamalar belirlenir ve o harcamalara kaynak bulunur. Hatta devletin bazen ülke ekonomisini canlandırmak için bazı harcamaları çok gerekli olmamakla birlikte yapması gerekebilir. O nedenle devletin tasarruf yapmasından değil, gelirini doğru yerlerden sağlamasından, kaynakları doğru yerde, verimli olarak kullanmasından söz edilmelidir. Geçmişte tasarruf için vergi dairelerine kâğıt, zarf, posta pulu alınmadığını gördük.

O zaman internet vergi dairesi de yoktu. Kâğıdınız, zarfınız, posta pulunuz olmazsa vergiyi nasıl toplayacaksınız? Aynı dönemde harcamacı kurumlar da tasarruf diye yüklenici hak edişlerini ödemediler. Oysa zaten mal alınmış, iş yaptırılmış, tasarruf bunun neresinde? Gereksiz harcamalarda en küçük bir tasarrufa rastlanmadı. Bunlar tasarruf değildir. Tasarruf, hangi harcamaların yapılacağına karar verilirken o harcamanın gerekli olup olmadığı, harcamalar yapılırken de fiyatının doğru saptanıp saptanmadığı, alınan mal veya hizmetin niteliği ve kalitesinin uygun olup olmadığı etkin olarak denetlenerek yapılır.

Kara para listesinde olan bir ülkeyiz

Diğer bir konu kara para aklama konusunda maalesef Türkiye’nin de adı geçiyor… Bu hiç hoş değil bu konuda sizce alınması gereken tedbirler nelerdir?

Türkiye OECD bünyesinde faaliyet gösteren uluslar arası alanda kara parayla mücadele organizasyonu Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından ikinci derece kara listeye alındı. Aslında kara listeye alındı ama bizim alındığımız liste biraz gri. Birinci listede sadece İran ve Kuzey Kore var. İkinci listede Bolivya, Küba, Etiyopya, Kenya, Myanmar (Burma), Sri Lanka, Suriye ve Türkiye bulunuyor. FAFT ikinci listede yer alan ülkeleri kara para aklama ve terör finansmanı konusunda yeteri kadar tedbir almayan yönetimler olarak tanımlıyor.

Kara para esas olarak suç ekonomisinden elde edilen paradır. Kayıt dışı ekonomi suç ekonomisini de içerir. Kara para sahipleri kayıt dışı ekonominin büyük olmasını ister ve bunun için de çaba harcarlar. Kara para kayıt dışı ekonominin bir parçası olduğu için kayıt dışı ekonomi ne denli büyük olursa bunun içindeki kara para da o denli görünmez olur.

Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınırsa kara para açığa düşer. Bu nedenle bir taraftan kayıt dışı ekonominin kayda alınma iradesi, bir taraftan da terör sorununun çözümü iradesi gerçekleşirse bu sorunun çözümünün de yolu açılmış olur.

Askeri harcamalar denetlenmeli

Askeri harcamaların denetimi konusunda daha farklı tedbirler alınmalı mıdır? Halen askeri harcamaların denetimi istenildiği gibi yapılamıyor sizce bu konuda neler yapılmalı?

Güven ve ilke birbirleriyle çelişmeyen şeylerdir. Yetki verdiğiniz birine çok güvenebilirsiniz ama ilke olarak denetlemelisiniz. Aksi halde yolsuzluk yapmasa bile bir yolsuzluk kapısını açık bırakmış olursunuz. Devletin harcamalarında yeterince denetim olmazsa keyfilik ve yolsuzluk yolları açılmış olur.

Bütün kamu harcamalarında denetimlerin etkin olmadığı bir gerçektir. Bunun en büyük nedeni de denetimin sonradan yapılan bir uygunluk denetimi, şekil denetimi olmasıdır. Kamu harcamalarının denetiminin hem yerindelik hem de uygunluk denetimi olması gerekir. Yerindelik denetimi harcama yapılmadan ve harcamalar yapılırken yapılmalı, uygunluk denetimi de icraat sırasında yapılan iş veya alınan mal veya hizmet ile yapılan harcamaların birbirine uygun olup olmadığının, sonra da usule uygun olup olmadığının denetimi şeklinde olmalıdır. Askeri harcamalar içinde yer alan bazı harcamalar tabii ki herhangi bir mal ya da hizmet alımı harcaması gibi görülemez ama denetimsizlik de ilke olarak yanlıştır. Kendi kendini denetim de denetim değildir.

Son olarak şunu söyleyebiliriz: Kamu harcamalarının denetiminin etkin olması, vatandaşın bu denetimi istemesine ve sahip çıkmasına bağlıdır. Sivil toplumun baskı gücü olmadan denetimin genelliği, tarafsızlığı ve etkinliği sağlanamaz.

Yorum yapın