SORUNUMUZ “EDEB”SİZLİK

 Türk toplumunu neler bozuyor?

Aile Eğitimi ve Danışmanı Saliha Erdim’le konuştuk..
Röportaj: Fahri Sarrafoğlu-
Yaklaşık yirmi bir yıldır, çeşitli yaygın eğitim kurumlarında ve çevrelerinde, yurt içi ve yurt dışında, çocuk-aile-eğitim eksenli ders, kurs, konferans, seminer, sohbet faaliyetlerinde bulunan Saliha Erdim, yıllardır zamanının büyük bir bölümünü Türkiye’nin aile yapısının daha da iyileşmesi için harcıyor. Biz sözü fazla uzatmadan kendisi ile yaptığımız röportajla sizleri baş başa bırakıyoruz.

Aile içi iletişim maalesef Müslüman ülkelerde eksik, bunun de sebebi eşlerin birbirini dinlememesi daha doğrusu erkeklerin, eşlerini dinlememesi diye biliniyor… Sizce bu konuda yani aile içi iletişimi nasıl artırabiliriz?

Aile tek kişilik bir kurum değil

Aile tek kişilik bir kurum değildir ki, sorunun kaynağı tek olsun. Bir meseleye çözüm ararken tek taraflı bakmak ve semptomları ortadan kaldırmaya yönelik çalışmak, her zaman bizi çözümden uzaklaştırdığı gibi, sıkıntıların artması için de uygun bir zemin oluşturur. Çok güzel bir özlü sözde “Bir cismi ne kadar ince keserseniz kesin, iki yüzü vardır.” deniyor. Aile de tam tamına böyle. Her durumun iki muhatabı ve iki yüzü vardır. Bir hanımefendinin bir gün bana gelerek, “Saliha hanım, eşim bana saygı duymuyor.” demişti de ben de hanımefendiye, “Saygı talep edilmez, hakedilir.” demiştim. Burada olduğu gibi, sonucu konuşacaksak bile, hazırlayıcı sebepleriyle birlikte ele almak gerekir.

11809

Bu dinlememeye bir sebep de TV olabilir mi?

Zamanının yaklaşık dört saatini televizyondaki dizi ya da insanları çeken programlara kapılarak geçiren, zihni olur olmaz davranış modelleri ve duygu kirlenmesi ile dolan, beyni uyuşan ve başka bir şey yapamayacak hale gelen insanlar, en kolayıyla kavga edebiliyorlar. Kabul etmemek; arka plânında kabul ettiği zaman yerine getiremeyeceği sorumlulukları hatırlattığı için, inkâr, suçlama ve kavga daha kolay yapılır. Hele de şahsın sesi de yüksek çıkıyor ve ağzı da lâf yapıyorsa, karşısındaki de biraz zayıfsa, kavga kesinlikle haklı çıkma aracı gibi kullanılır, hatta öyle malzemeler bularak tartışır ki, çevresindekileri bile inandırır.

Çözüm nedir kısaca?

Çözüm sıfır beklentiyle hareket etmekten geçiyor

Aile içi iletişimin artmasının en kestirme yolu, herkesin kendini düzeltmeye çalışması, sıfır beklentiyle hareket etmesi, yapacaklarının “nasıl”ını öğrenmeleridir. “Niye ben?” değil, “Evet önce ben.” denmesidir. Kişileri değiştirmeye çalışmadan, karşılıklı olarak birbirini nasıl dengede tutacakları, gelişimlerine nasıl katkıda bulunabilecekleri, kendisinden önce ilişkiyi korumak için neler yapabileceği konusunu gündem konusu yapıp öğrenmesi ve uygulaması gerekir. Öyle olunca zaten kendisi de korunmuş olur. Ayrıca, pek te bilinmeyen duygu beslenmesi ve değer üretilmesi için gerekirse yardım alması, eğitim alması olarak açıklanabilir.

Türkiye’de aile yapısı nereye gidiyor… Sizce eksik olan nedir?

Türkiye’de aile yapısı ne yazık ki iyiye gitmiyor. Bunu istatistik sonuçlarına bakarak söyleyebileceğimiz gibi, buna ihtiyaç olmadan gördüklerimize ve yaşadıklarımıza bakarak ta bunu söyleyebiliriz. Fikri gıdalarımızın kaynağı değişti, haram helâl ne bulursak zihnimize kaydettik ve kültürel gıda zehirlenmesi yaşıyoruz. Verileni alan, uygun olmadığını görünce şikâyet eden ve fakat kendine yeni alternatif yollar bulmak ve bunun için mücadele etmek söz konusu olunca, kılını bile kıpırdatmayan bir kitle olduk. Sadece oturuyor, yiyor içiyor, şikâyet ediyor ve adım atmayı hep birilerinden bekliyoruz. Çünkü, “Değişmenin şartı karşımızdakinin değişmesi, ilâveten de şartları değiştirmesiyle olur.” mantığı, sosyal hayatımızla birlikte aile hayatımızı da felç etmeye devam ediyor.

TV’lerdeki kadın programlarını  nasıl yorumluyorsunuz.. Özellikle sabah saatlerinde ve yine şarkılı-türkülü yarışmalar var, bunları Türk halkının düşünmesini engelleyen programlar olarak görebilir miyiz?

Evet, kesinlikle öyle. Fakat Türk halkı düşünmeyi tercih etse, onları izlemeyerek reytinglerini düşürür, tepkileri ile sınırlar ya da kaldırtır.

11810

Sizce TV ekranlarına karşı bağımlı bir toplum görüntüsü çiziyor muyuz?

Evet, bu hale geldik. Hem kızıp hem izlediklerimize artık kızamaz olduk, çünkü alıştık. Şimdi ise kızmak bir yana, sevdik. İnsanlar dinlemesi gerekenleri dinlemeyince, ayrılmaması gereken noktadan ayrılınca, kültürel gıda kaynaklarını değiştirince, olanlar oldu. Artık bu TV programları, olmazsa olmazlarımız haline geldi.  Evet, bu programlar, gündem değiştirme, hedef saptırma, insanı sadece beden güzelliğine ve hazlarına odaklı ve duygusal güdümlü yaşamaya sevk eden programlar furyasıdır. Evet, televizyon, yeni bir ahlak, yeni Müslüman tipi ve yeni bir kişilik ve ona uygun dünya oluşturmak için kurgulanmış bir insan değiştirme makinesi gibidir. Zarar kaynaklarından uzaklaşmadan, daha iyi ve doğru alternatif beslenme kaynağı oluşturmadan ve bunun bedelini topluca ve kararlıca ödemeden, sonuç alma ihtimalini sıfırın altında eksi derecelerde buluyorum.

Maalesef günümüzde evlenmeden önce ciddi bir “danışmanlık merkezi” yok..Türkiye’de evlilik öncesi en azından bir haftalık “evlilik kursları” düzenlenmesine nasıl bakıyorsunuz? Nasıl Hac öncesi kurslar ve seminerler veriliyorsa evlilik öncesi eşlerin evlilikle ilgili tıbbi, manevi ve psikolojik bilgilendirme yapılamaz mı?

Evlilik öncesi eğitim ve bilgilendirme şart

Çok acil ve önemli bir ihtiyaç olarak görüyorum. Eşim Zekeriye Erdim beyefendi, 1997 de Marmara Fm de “Aile Okulu” isimli radyo programına başladığında, bunu kaç yere teklif etmişti. Hatta, ilerleyen zamanlarda aileden sorumlu devlet bakanıyla bizzat görüşerek bunun yasalaşması ve bunun önemi üzerinde konuştuğunda, şu anki mevzuatın buna müsade etmediği fakat yapılan çalışmaları destekleyeceklerini söylediler. Bunu belediyelere de teklif etti. Fakat şu anda bildiğim kadarıyla henüz çok ciddi biçimde bunu uygulayan yok.

Fakat, bu en az üç aylık periyodik ve ödüllü bir eğitim programıyla gerçekleştirilmeli, çünkü çok önemli. Aileden temel eğitim alınmadığında, okuldan verilenlerde yeterli olmayacaktır. Sokakta ve televizyonda da bu eğitim verilmediğine göre, yetersiz ve yanlış bilgilerle kurulan yuvalar, üreten bir kurum olmaktan, tüketen bir kurum olmaya koşar adım ilerliyor ve bir süre sonra yıkılmaya giderken hızına yetişilmiyor. İki tarafta birbirine çamur atıp suçlamaya çalışırken, ortak idealler, sahipsizliğin güvensiz ortamında eriyip gidiyor. En azından, insan olmanın asgari müştereklerinde buluşturacak bir anlayışın mutlaka oluşturulması için acil tedbirler gerekiyor.

Annenin çocuk eğitimindeki görevi ve sorumluluğu sizce de malum. İyi bir anne gelecekteki kendine güvenen -bir evlat yetiştirebilmek için öncelikle ne yapmalı?

Öncelikle öz güven verilmeli

Kendisi özgüvensiz bir anne, özgüvenli çocuk yetiştiremez. Önce anne rehabilite edilmeli. Ailesinden özgüveni zedelenmiş olarak evlenen bir hanımefendinin, evlendiğinde eşi tarafından sevgi ve şefkatle yönlendirilmesi ve bilinçli bir çaba içerisine girilmesi ve gerekirse psikolojik destek aldırılması sonucunda, bu durum düzelmektedir. Bazen de hanımefendiler özgüvenli ve sosyal bir hanımefendi olarak evlendiği halde, eşinin sürekli yanlış ve eleştirel davranışları karşısında özgüvenini kaybedebilmektedir. Mutlu olan anne mutlu çocuklar yetiştirebilir. Kendisini yetiştirme fırsatı verilmeyen bir hanımefendi, mevcudu bitene kadar kullanır. Bitince de tekrara ve hataya başlar. Sonra da suçlanan yine kendisi olur. Tabi kendisine bağlı sebepler de vardır şüphesiz, fakat şartları belirleyen ve değişime dirençli yanlışlıklar manzumesi tipler, hem karar verir, hem de yanlış giden işleyiş için suçlar. Burada kan kaybı kaçınılmazdır.

Babalar veya anneler bankamatik gibi yani çocuk ne isterse alınıyor… Bunun önüne nasıl geçmeliyiz?

Önce anlayışın değişmesi, sonra da yerine neyin konması gerektiği bilinmeli ki, davranışlar da değişsin. Çalışan anneler, yoğun olduğunu söyleyen babalar, televizyon izleyip, internette çetleşmekten çocuğuna zaman ayıramayanlar; çocuğun her istediğini alarak, ilgi boşluğunu giderip iyi anne baba rolü oynamaya kalkarlar ki, “bilmeyen el hüner üretmez.” (Rahmetlik babamın bilmeden radyo tamir etmeye çalışıp, her seferinde bozması sonucunda ürettiğim söz.) sözünde olduğu gibi, sonucunda sıkıntı yaşanır. Yaptıkları çocuğa neye maloluyor, bu hareket doğrumu, neye göre böyle davranıyorlar bilmeden yapmaya devam ediliyor. Bu soruların cevabı çoğunlukla, çocuğu susturmaya ve o anlık memnun etmeye yönelik, kısa vadede çözüm gibi görünen ve uzun vadede ciddi riskleri barındıran cevaplardır. Aileler başka çözüm bilmedikleri, üstelik aramadıkları ve ya bildikleri halde yapmak zor geldiği için kolay olana yöneliyor ve böyle davranmayı tercih ediyorlar ne yazık ki.  Çocuklarımızın hangi dönemde neye ihtiyacı olduğunu öğrenmeli ve davranışlarımızı doğru bir eğitime uyuyormu diye test ederek sergilemeliyiz.

Dinlememek en büyük hastalık diye düşünüyorum… Çoçuklar dinlenmiyor, eşler dinlenmiyor. Çözüm nedir?

Dinlemek insanlık kuralıdır

Dinlemek bir iletişim kuralı değil, insan olmanın kuralıdır. Kendisine saygısı olan dinler, insana değer veren dinler. Dinlemek için, aynı basamakta olmak gerekir. Tabiri caizse, birisi alt katta, diğeri üst katta olduğunda, bana göre, konuşmakta dinlemekte mümkün olmaz. Hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır fakat bazı durumlarda insanlar konuşa konuşa anlaşamazlar. Çünkü iki tarafta kendisinin dinlenip anlaşılmasını ister. İki tarafta ortak doğrularda buluşmayı değil, karşısındakinin kendi doğrusunu kabul etmesini ister. Herkes bir meselede “bu işin doğrusu ne, o doğruya göre ben nerede durmalı ve nereden bakmalıyım?” sorusunu sormalı.

Tamam, sorunu bulduk, peki nasıl hareket etmeliyiz?

Çözüme gelince: bütün sorunlar, bizi aynı tarafa yöneltiyor, eğitim. Önce kişinin kendini ve rollerini iyi bilmesine ve yaşamasına dikkat etmesi lâzım. Bu gayretin her adımı, niyeti ve çabası kutsal ve anlamlıdır. “Allah kullarının yaptığı işi iyi yapmasından hoşlanır.” ve “kişinin yaptığı işle ilgili bilgilenmesi farzdır” buyuruyor Allah Rasulü.

Türk aile yapısında manevi eğitimi artırmak için sizce  Diyanet İşleri’ne düşen görevler ve TRT’ye düşen  görevler nelerdir?

Diyanet, öncelikle sevdirmeye ayarlı seviyeli bir dil, üslüp ve ifade kalıbı oluşturmak için gayret edebilir, hatta kurulmuş cümlelerle bunu örnekleyebilir. Diyanet, TRT ile işbirliğine giderek, ortak projeler üretmek ve işlerlik kazandırmak konusunda yardımlaşabilirler. Sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere, duyarlı her vatandaşın sistemin doğrulmasında katkısı çok önemlidir.

  • Okullarda din dersleri tiyatral olarak işlenmeli ve geçme kalma olmamalıdır.
  • Sadece sevdirerek bilgilendirilebilir, ödüllü yarışmalar yapılarak cazip hale getirilebilir.
  • Ayrıca, aileler için aynen öğrencilere yapıldığı gibi kısa öz bilgilendirme metinleri gönderilebilir.
  • Din ile ilgili paneller ve bilgilendirme programları hazırlanıp, düzenli olarak tv ve radyolarda yayınlanabilir.
  • En çok sorulan soruların ve cevaplarının olduğu metinler, posta kutularına konabilir.
  • Fakirler tespit edilip, ilgili kurumların ilgilenmesi için aracı olunabilir.
  • Din adamları, temiz, düzgün ve ütülü giyinmeli, diksiyon dersleri almalı ve ayakkabıları boyalı, inci gibi fırçalanmış dişleri ile görev yapmalılar. Ücretsiz eğlenceli ve bilgilendirici dergiler yayınlanıp gençlere ve çocuklara ücretsiz verilebilir.
  • Camiler, çocukların ilgi gösterdiği mekânlar haline getirilebilir, camideki müezzin ve imamların özellikle çocuk ve gençlere yönelik, sevgi ve şefkat merkezli davranmaları konusunda eğitilebilirler.

Hükümetimizin aileye dönük olarak acil olarak yapılmasını istediğiniz işler neler olmalı?

Şu anda, psikiyatrik hastalığı olup tedavi edilmesi gerektiği halde, “ben deli değilim” diye tedaviyi reddeden insan sayısı, tahminlerin üzerinde çok diye düşünüyorum. Bunlar çevreden “Normal insan fakat biraz huysuz, sinirli” diye değerlendirilip, eşine de “Biraz idare ediver, hangimiz çekmedik ki” diyerek, katmerli eziyet sahnelerinin artmasına sebep oluyorlar.

— Devlet, ücretsiz aile iletişim destek evleri açabilir ve üç ayda bir mecburi psikiyatrik muayene şartı getirebilir.

— İhtiyacı olanlara ücretsiz psikolojik destek merkezleri oluşturup acilen hizmete sunulabilir.

— Diyanetle işbirliği yapıp, yetiştirme yurtlarındaki trajediye bir son verilebilir.

— Diyanetle diğer diyanetin yapması gerektiğini söylediğim hususlarda işbirliğine girip destek sağlayarak, hizmetin hızlı ve güvenli bir hale gelmesi için gayret edilebilir.

— Senaristlere, aile birliğine, saygı-sevgi ve değerler temeli üzerinde inşa edilecek senaryo siparişleri verip, dizi, kısa film ve normal filmler çektirilebilir.

— Tiyatrocu sanatçıların, çocuklara zararlı ilişiki ve alışkanlıklardan koruyucu, insan ilişkilerinin kalitesine ve değer üretmesine yönelik tiyatrolar oynamaları için gerekli bütün tedbirleri üretmek ve uygulatmak konusunu ele alabilirler ve bence acele etmeliler.

— Tv ve internete, ahlâki yozlaşmaya ve nitelikli insan olmayı engelleyen kalitesi düşük yayınlara dur diyebilir ve yerine doğrularını yaptırabilir.

— Aileye yönelik özel iyileştirme programları olabilir ve soru cevaplarla insanlar

Bilgilendirilebilir.

— Okullara kadar giren uyuşturucu çeteleri konusunda, ailelerle işbirliği içinde hareket edilip tedbirler alınabilir.

— Boşanmak için mahkemeye gidenlerin, en az bir ay birlikte tedavi aldıktan sonra kararlarını yeniden gözden geçirmeleri istenebilir.

— Eşleri aldatma konusunda yeni yasa çıkartılabilir ve caydırıcı hükümler konabilir.

— Ailedeki ensest ilişki tespit edildiği halde yasal düzenleme yetersiz olduğu için bir şey yapılamamaktadır. Buna acil çözüm olacak değişiklikler bir an önce yapılabilir.

Daha pek çok ilâvenin yapılabileceği bu maddeler, ilk etapta aklıma gelenler. Herkes insan ve aile için bir şeyler yapabilir ve fakat yapılabilecek şeylerin en iyisini, fertler kendileri yapabilirler. Güzel bir sözde, “Yaşadıkça gördüm ki, insan kendi kayığının kendisi çekmedikçe hiç bir yete gidemiyor” deniyordu. Devleti, diyaneti ve diğer sivil toplum kuruluşlarını hareket egeçirecek olanda yine insanın kendisi. Derdin varsa tedbirinde vardır. Öyleyse, kişisel duyarlılıklarımızı artırıp, daha nitelikli bir hayat için kolları sıvadığımızda, karşımızda yeni ufukların belirdiğini göreceğiz inşallah. Saygı ve dualarımla efendim.


Saliha Erdim Kimdir?

1956 Samsun Havza doğumlu. İlkokulu Vezirköprü’de, orta okulu Çorum Sağlık Okulu’nda, liseyi Zeynep Kamil Sağlık Meslek Lisesi’nde okudu. Yüksek öğrenimine Hacettepe Yüksek Hemşirelik Okulu’nda devam ederken, üniversite çevrelerinde odaklaşan terör olayları sebebiyle yarım bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra Açık Öğretim Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümü’nde okudu fakat kıyafet engeli yüzünden mezun olamadı. Ancak eğitim sürecini çeşitli çevre ve ortamlarda, yaygın eğitim kurumlarında devam ettirdi. “Kişisel Gelişim – Yaşam Yönetimi”, “Diksiyon ve Fonetik”, “İletişim Becerileri ve Beden Dili”, “Holistik Sağlık”, “Eğitimcinin Eğitimi”, “Ya-Pa Okul Öncesi Eğitimi” alanlarında kurslara, seminerlere katılıp belgeler aldı.Yaklaşık yirmi bir yıldır, çeşitli yaygın eğitim kurumlarında ve çevrelerinde, yurt içi ve yurt dışında, çocuk-aile-eğitim eksenli ders, kurs, konferans, seminer, sohbet faaliyetlerinde bulunuyor. Marmara FM’de 1997-2006 yılları arasında, eşi Zekeriya ERDİM’le birlikte “Aile Okulu” programını, Mayıs 2003’den 2006 temmuz ayına kadar münferiden “Hanımefendi” programını yaptı ve şimdi Seyr FM’de hafta içi iki gün “Hanımefendi”, Perşembe günleri de eşi Zekeriya Erdim ile birlikte “Aile Okulu” isimli programı yapıyorlar. Hilal TV’de yine eşi ile birlikte bir yıl kadar “Aile Boyu Aile Okulu” programını yaptı. Üç yıl kadar da Hilal TV’de “Hanımefendi” programını yalnız olarak hazırlayıp sundu, şimdi ise yoğunluğu sebebiyle programlara ara verdi. Halen, ihtisas alanı “Aile Eğitimi ve Danışmanlığı” olan Yeryüzü Eğitim Danışmanlık Hizmetleri Limited Şirketi’nde eğitim veriyor ve danışmanlık yapıyor. Yurt dışı ve yurt içinde seminerleri devam ediyor. Evli ve altı harika çocuk annesi.


Fahri Sarrafoğlu konuştu/ Bu röportaj: www.dunyabizim.com sitesinde de yayınlandı…

 

 

 

Yorum yapın